Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler - Ders Notları - 07.03.13
GÜNCELLENDİ - TAMAMLANDI
MEDENİ USUL HUKUKUNA HAKİM OLAN İLKELER
MEDENİ USUL HUKUKUNA HAKİM OLAN İLKELER
HMK’nın getirdiği en önemli yeniliklerden birisi yargılamaya
hakim olan ilkeleri birer madde halinde düzelnlemesidir. Yeni kanuna
bakıldığında m24 -33 arasında on ilkenin düzenlendiği görülmektedir. Hem usul
kanunu hazırlanırken bir takım temel unsurlardan hareket eder. Medeni usul
hukukunun ana ilkeleri, HUMUK’ta ayrı bir bölüm olarak düzenlenmemiştir. Bu
ilkelerin bir kısmı görünümlerini farklı HUMUK hükümlerinde bulmakta, diğer bir
kısmıysa hukukun genel prensiplerinden çıkarılmaktaydı
1-Tasarruf İlkesi (24)
2-Taraflarca Getirilme ilkesi (25)
3-Taleple Bağlılık İlkesi (26)
4-Hukuki dinlenilme hakkı (27)
5-Aleniyet İlkesi (28)
6-Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü (29)
7-Usul Ekonomisi ilkesi (30)
8-Hakimin Davayı Aydınlatma ödevi (31)
9-Yargılamanın sevk ve idaresi (32)
10-Hukukun uygulanması (33)
TASARRUF İLKESİ :
Hakimin resen bir davaya bakamayacağını, ancak talep üzerine
davaya bakabileceğini, tarafların dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf
yetkilerinin bulunduğunu ve hakimin tarafların talepleriyle bağlı olduğunu
ifade eden bir ilkedir. Yani yargılamanın taraflarının dava konusu üzerinde ve
yargılamanın seyri hakkında etki edebilme iktidarına ilişkin usul hukuku
ilkesidir. Bu ilke en genel ifadesini ‘’davacının olmadığı yerde hakim de
olması’’ sözünde bulmaktadır. Bununla anlatılmak istenen hak sahibi kişinin
hakkını dava yoluyla elde edip etmeyeceğine karar vermede yalnız kendisinin söz
sahibi olmasıdır. Tasarruf ilkesinin karşıtı, KENDİLİĞİNDEN HAREKETE GEÇME
İLKESİDİR.
Tasarruf İlkesinin
Sonuçları
-
Hiç kimse kanunda açıkça belirtilmedikçe kendi
lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
-
Taraflar özel hukuktan kaynaklanan
menfaatlerinin korunması için isterlerse yargı organlarına başvurarak hukuki
himaye talep ederler.
-
Taraf iradesine öncelik verilmesi, sadece
davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait birçok usul
ileminde de kendisini gösterir.
-
Taraflar yargılamanın sonra erdirilmesi
hususunda da tasarruf yetkisine sahiptirler. Davacı, davalının açık rızası ile
de olsa, davayı geri alabilir veya davadan kanun yoluna başvurmaktan feragat
edebilir. Davalı da davayı kabul edebilir.
-
Istisnai olarak bazı konularda kamu yararı
düşüncesiyle devlete yetki tanınmıştır. Örneğin: evliliğin butlanını eşler
yanında savcı da dava edebilir. Savcı, medeni usul hukukunda sadece kamu düzenini ilgilendiren konularda
dava açmaktadır ki bu haller de istisnai olarak kabul edilmektedir.
-
Davacının, dava açarken mahkemeden hukuki koruma
istemesi yeterli değildir. Kendisi lehine nasıl bir hüküm verilmesini
istediğini ve hükmün içeriğini de belirlemelidir. Zira m119/ğ’de davacının açık
bir şekilde talep sonucunu belirtmesi istenmiştir. Dava konusunu davacı
belirler.
-
Mahkeme de ancak davacı tarafından belirlenen
konuda karar verebilir. Mahkemece davacının talebinden fazlasına karar
verilemez. Bu ilke kanun yollarına başvuruda da geçerlidir. Mahkeme talepten
azına karar verebilir.
Tasarruf İlkesinin
İstisnaları :
à
Medeni usul hukukunda davanın açılmasından sonra tasarruf ilkesine bazı
istisnalar getirilmiştir. Özellikle aile ve şahsın hukukuna ilişkin hususunda
istisnalar karşımıza çıkmaktadır. Bu hallerde de mahkeme kendiliğinden davaya
bakamaz. Davacı tarafından dava açılması gerekir. Ancak dava açıldıktan sonra
bu davalarda kabul ve sulh mümkün değildir. Boşanma davalarında kural olarak
hakim eşlerin talepleriyle bağlı değildir. Talepten başka birşeye karar
verebilir.
à
tüm davalarda yargılama giderleri hakkında tarafların bir talebi olmasa da
mahkeme kendiliğiinden karar verir.
à
onemli bir düzenleme, HMK 31’de getirilen , hakimin davayı aydınlatma ödevidir.
Buna gore hakim uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda maddi
veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında taraflara
açıklattırma yapabilir. Soru sorabilir ve delil gösterilmesini isteyebilir.
Mahkemenin hülüm verebilmesi için mahkemeye yöneltilen talebin formule edilmesi
ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de bunu anlamlandırmak ve açıklatmak
hakimin görevidir. Ancak bu durum hakimin tarafların ileri sürmediği vakıalara ileri
sürmesi yada hatırlatması anlamı taşımaz.
Tam aksine hakimin böyle bir davranışı red sebebi sayılır. Yani bu
durumda mevcut olmayanın ortaya çıkarılması değil, talep edilenin
netleştirilmesi söz konsudur.
à
davayı yürütme ve yargılamanın sevk ve idaresi görevi doğrudan hakime ait bir
görevdir (m33). Yargılamayı hakim sevk ve idare eder. Yargılamanın düzeninin
bozulmaması için gerekli her türlü tedbiri alır.
*** Bu ilke, eski kanunun (HUMUK) 72 ve 79.maddelerinde yer
almış iken yeni HMK’de 24/1 ve/2 de düzenlenmiştir. Bu yeni bir düzenlemedir.
Bu düzenleme ile, özel hukuktaki hukuki ilişkilerde var olan irade
serbestisinin dava açılmakla doğan kamusal nitelikteki dava ilişkisinde daha
geniş bir ifade ile usul ilişkisinde de devam ettiği açıkça bellidir.
RE’SEN HAREKET İLKESİ
Tasarruf ilkesinin karşıt ilkesi olarak değerlendirilir. Ve
hakimin taraflarca bir talep olmadan, harekete geçebilmesini ve hüküm
verebilmesini ifade eder. Re’sen hareket ilkesi, doktrinde bazı yazarlarca dava
malzemesinin toplanmasına ilişkin olarak
tarafların yanında hakime de yetki verilmesine dair bir yetki olarak ele
alınmışsa da dava malzemesinin toplanmasında hakime yetki verilmesine ilişkin
olan ilke, araştırma ilkesi olup, resen hareket ilkesinin dava malzemesinin
toplanmasıyla bir ilgisi bulunmamaktadır. Tasarruf ilkesinin ilk yansıması
olan, davanın ancak tarafın talebi üzerine gönderilecek olmasının istisnası
bulunmamaktadır.
TARAFLARCA GETİRİLME İLKESİ
Mahkemenin hüküm verebilmesi için gerekli olan dava
malzemesinin toplanması yetkisinin kime ait olduğu ile ilgili ilkeler –
taraflarca getirilme ilkesi ve araştırma ilkesi – dir.
Dava malzemesinin toplanması yetkisi taraflara tanınmış ise,
taraflarca getirilme ilkesi, hakim dava malzemesini görevinden ötürü kendisi
resen toplayabiliyorsa araştırma ilkesi söz konusudur. Dava malzemesinden
kasıt, vakıa ve delillerin oluşturduğu bir bütündür (veya hükümdür) .
taraflarca getirilme ilkesi, sözleşme serbestisinin usul hukukundaki göstergesi
ve tamamlayıcısı niteliğindedir. Çünkü taraflar karara etki edecek dava
malzemesini kendileri getirmek zorundadırlar. Bu ilkeye aynı zamanda DERMEYAN ilkesi de denir. Mahkeme
oncelikle davacının talebine uyan hukuk normunu araştıracaktır.
Örneğin davacı davalıdan ‘bir arabanın’ iadesini isterse
mahkeme buna uygun hukuk kuralını bulacaktır. Ancak bu, karar vermek için
yeterli değildir. Arabanın iadesi için hükümdeki koşulların somut olayda
gerçekleşmiş olması gerekir. Dolayısıyla mahkeme, uygulanacak hükümdeki aranan
unsurların somut olayda vakıa olarak gerçekleşip gerçekleşmediğini
araştıracaktır. Bu inceleme faliyetine ALTLAMA faliyeti denir. Bu, mahkemenin
işidir. Tarafları ilgilendimez. Somut olayda hangi hukuk kurallarının
uygulanacağını bulmak, yani hukuku ıuygulamak sadece mahkemeye ait bir görevdir
(m33). Mahkeme bu konuda tarafların görüşleriyle bağlı değildir. Taraflar,
uygulanacak hukuk kuralını yanlış belirtmiş olsalar da mahkeme ; doğru olan
hukuk kuralını bulup uygulamakla görevlidir. Mahkemenin hüküm verebilmesi içini
yani hukuk kuralının uygulanabilmesi için somut olayda bulunması gereken maddi
vakıaların temini, konsunda bu iki ilke ile karşılaşmaktayız. Kendiliğinden
araştırma ilkesi, genellikle ceza hukuku ile çekişmesiz yargıda geçerli olan
ilkedir. Buna karşılık medeni usul hukukunda asıl olarak geçerli olan ilke dava
malzemesinin taraflarca getirilmesi ilkesidir. Buna gore dava malzemesinin
toplanması ve sunulması taraflara aittir. Hakim, taraflarca ileri sürülmemiş
olan vakıaları resen araştıramaz, Hükme esas alamaz, mahkeme sadece tarafların
getirdiği vakıalara gore talep sonucuna gore karar verir.
TARAFLARCA GETİRİLME
İLKESİNİN SONUÇLARI
25.maddeye gore, kanunda öngörülen istsinalar dışında hakim,
iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları resen dikkate alamaz, ve
onları hatırlatacak davranışlarda dahi bulunamaz
kanunla belirtilen durumlar dışında hakim, kendiliğinden
veri toplayamaz. Hmk 25/1 hükmü, HUMUK’un 75/1 hükmünü karşılamaktadır. HMK
25/2 ise yeni bir hükümdür. Ve delillerin toplanması bakımından genel kuralı
ifade etmektedir. Bu ilkenin bir sonucu olarak hakim, resen vakıaları
araştıramaz. Taraflardan birisi tarafından ileri sürülen aksi belirtilmeyen
veya itiraz edilmeyen vakıalar mahkemece doğruluğu araştırılmaksızın, hükmü
esas alınır. Bir hukuki sonucun doğumu için hangi koşulların mevcut olması
gerektiği maddi hukuka gore belirlenir. Buna ispat bakımından gerekli koşul
vakıalar denir.
Örneğin haksız fiil nedeniyle tazminat talep edilebilmesi
için davacının, davalının fiilini, hukuka aykırılığını, davalının kusurunu,
zararı ve illiyet bağını ispat etmesi gerekir. Buna gore, tazminat istenebilmesi
için davacının ispat etmesi gereken vakıalar hukuka aykırılık, kusur, zarar ve
illiyet bağıdır. Bu vakıalar eksiksiz ve somut olarak ilerii sürülmeli, mahkeme
onune getirilmelidir. Bunlara da somut vakıalar denir. Bu vakıaları hakim resen
araştıramaz veya hatırlatacak herhangi bir eylemde bulunamaz. Aksi halde bu
HAKİMİN REDDİ sebebidir.
Bu ilkenin sonucu olarak mahkeme sadece taraflarca ileri
sürülebilen vakıaları inceler. Buna kural olarak deliller de dahildir. Ancak
hakim dava dosyasındaki bilgilerden olayla ilgili olduğu anlaşılan kişileri
tanık olarak dinleyebilir, keşfe ve bilirkişi incelemesi yapılmasına resen
karar verebilir. Ayrıca hakim taraflardan delil ikamesi isteyebilir. Ancak
tarafa belli bir delili hatırlatamaz. Taraflarca getirilme ilkesi deliller
hakkında da geçerli olmasına ragmen
vakıalar ile delillerin ileri sürülmesi birbirinden farklıdır. Taraflar
vakıaları dilekçeleriyle mahkemeye sunarlar. Bu vakıaların daha sonra ileri
sürülmesi iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına girer. Buna karşılık
delillerin de tarafların dilekçeleriyle mahkemeye sunulması zorunlu ise de,
eğer taraflar delilleri mahkemeye sunmamışlarsa hakim ön inceleme duruşmasında
her iki tarafa bu eksikliğin tamamlanması için 2 haftalık kesin süre verir. Bu tür
bir süre verilmesi vakıalar için söz konusu değiller. Bu da, delillerin iddia
ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında olmadığını gösterir. Vakıaların
daha sonra ortaya çıkması hali dışında sonradan ileri sürülmesi durumunda karşı
taraf açıkça izin vermeyerek hakimin bu vakıayı incelemesini önleyebilir ise de
deliller için bu söz konusu değildir. Hakim, aydınlatma ödevi çerçevesinde
taraflardan delil göstermelerini isteyebilir. Ancak her delili incelemek
zorunda olmayıp takdir yetkisine sahiptir. Bu takdir yetkisini tarafın bu
delili daha once ileri sürme imkanı varken sırf davayı geciktirmek amacıyla
mahkemeye verip vermeme açısından kullanacaktır.
Bir delilin sonradan ileri sürülmesi, yargılamayı geciktirme
amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülmemesi tarafın ksurundan
kaynaklanmıyorsa mahkeme o delilin sonradan getirilmesine izin verebilir.
TARAFLARCA GETİRİLME
İLKESİNİN İSTİSNALARI
Kamu düzenini ilgilendiren davalardır. Bu davalarda
kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanır. Bu ilkenin uygulandığı davalarda
hakim, tarafların talepleri ile kural olarak bağlı değildir. Yine hakim,
tarafların ileri sürdüğü vakıa ve deliler ile bağlı olmayıp kendisi de
vakıaları araştırabilir, delilleri inceleyebilir. Ayrıca iddia ve savunmanın
genişletilmesi ve geliştirmesi yasağından söz edilemez. Çünkü bu yasak
kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda geçersizdir. Örneğin
babalık davası, soybağının reddi davası…
Çekişmesiz yargıya ilişkin işler de kural olarak resen
araştırma ilkesine tabidir. TMK’nın 184/1 e gore hakim, boşanma veya ayrılık
davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe bunları
ispatlanmış sayamaz. Bu hüküm tarafların şaartları oluşmadan veya gerçekten
boşanma sebebi bulunmadan boşanma kararı verilmesini istemelerine yöneliktir.
Fakat burada sınırlı bir kendiliğinden araştırma ilkesi geçerlidir. Çünkü
hakim, vicdanen kanaat sahibi olmadıkça tarafların delilleri ile bağlı
olmaksızın karar veremeyecektir. Boşanma davalarında kendiliğinden veya birinin
talebi üzerine yemin teklif edemez. Aynı şekilde hakim boşanma davalarında
ikrar ile bağlı değildir.
TARAFLARCA GETİRİLME
İLKESİNİN SINIRLANDIRILMASI
1-
tarafların doğruluk ödevi
2-
hakimin davayı aydınlatma ödevi
3-
tarafların isticvabı
4-
geciken dava malzemesinin reddi
tarafların doğruluk
odevi : dürüstlük kuralının bir alt uygulama şekli budur. Tarafların
doğruluk ödevi eski HUMUKta açıkça düzenlenmiş değildir. Ancak eski HUMUK’da
bazı hükümler bize yine tarafların doğruluk ödevi olduğunu göstermektedir.
Tarafların doğruluk ödevinin konusunu
hükme esas teşkil edecek dava malzemesi oluşturmaktadır. Tarafların
uydurma vakıaları iddia etmememeleri, hasmın vakıa iddiasına uydurma iddialar
ile karşı çıkmaması doğruluk ödevinin konsudur. Taraflardan objektif hakikati
sunmaları beklenmemelidir. Taraflardan beklenen, eğer bir vakıa hakkındaki
iddiasının yanlış, hasmın iddiasının doğru olduğunu biliyorsa artık iddiada
bulunmaması ve vakıaya itiraz etmemesidir. Ancak doğruluğu hakkında tam bir
belirsizliğin sözkonusu olduğu, yani doğruluğu kesin olarak bilinmeyen vakıalar
bakımından doğruluk ödevi sözkonusu olmayacak, taraflar iddiada veya itirazda
bulunabileceklerdir. Demekki doğruluk ödevi subjektif nitelikte Kabul edilmeli,
ve tarafın doğru olmadığını bildiği vakıaları ve delilleri dermeyan etmemesi
olarak Kabul edilmelidir. Yani taraflarca getirilme ilkesine doğruluk ödevi ile
getirilmiş olan sınır şudur : bilinçli olarak yalan beyanda bulunmanın, yani
usuli yalanın yasaklanmış olmasıdır.
Hakimin davayı
aydınlatma ödevi :
Hakimin davayı aydınlatma ödevi başlıklı
HMK 31’e gore hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasını zorunlu kıldığı durumlarda
maddi veya hukuki açıdan belirsiz, yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında
taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini
isteyebilir. Hakimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin HUMUK 75/2de yer alan
hakim şüpheli ve zır gördüğü hususlar hakkında açıklama isteyebilir şeklindeki
düzenlemeyi hakime imkan veren bir hüküm olarak değil, bir ödev veren düzenleme
olarak kabul edilmektedir. Yargıtay’ın da bu hükmün bir ödev hükmü olduğuna
ilişkin kararları mevcuttur. Medeni yargılama hukukunun magna carta’sı olarak
adlandırılan hakimin davayı aydınlatma ödevi, hakimin doğru bir hükme varması
ihtimalini güçlendirmektedir. Davayı aydınlatma ödevine ilişkin en önemli araç,
tarafların dinlenmesidir. Tarafların dinlenmesi, uyuşmazlığın taraflarının dava
konusuna ilişkin olarak ileri sürmüş oldukları vakıalara ilişkin belirsizliğin
ve çelişkinin ortadan kaldırılması amacıyla başvurulan bir kurumdur. Hmk 144/1
de düzenlendiği üzere hakim,
yargılamanın her aşamasında iki tarafı veya vekillerini çağırarak
davanın maddi olguları hakkında açıklamalarını dinleyebilir. Ancak bu
açıklamalar ispat amacına değil, çelişkili vakıaların belirlenmesi amacına
yöneliktir.
Ancak bu açıklattırma sırasında iddia ve
müdafanın genişletilmesi yasağı sebebiyle yeni vakıalar ileri sürülemez, davaya
yeni taraflar dahil edilemez. Ve taraf değiştirilemez.
HAKİMİN
DAVAYI AYDINLATMA ÖDEVİNİN FONKSIYONLARI
1-
Açıklama Fonksiyonu : Hakim şüpheli ve
zıt gördüğü hususlar hakkında açıkalama isteyebilecektir. Buna gore hakim, dava
temeli ve buna dayanan talep açık ve anlaşılır olmadığı takdirde bu hususları
açıklığa kavuşturmak ile yükümlüdür. Lakin, olay ve talebin getirilmesinde
farklı manalar çıkıyorsa ve bunlar yeteri kadar açıklıkla anlaşılamıyorsa, bu
durum hakimin karar vermesini güçleştirecektir. Hakimin, davayı aydınlatma ödevinin
yerine getirilmesiyla yargılamada gereksiz ispat işlerine girilmesi
engellenecek ve gerçeğe ulaşılması mümkün olabilecektir.
2-
Tamamlama Fonksiyonu : boşluklar
gösteren dava malzemesinin tamamlanması söz konusu olabilecektir ancak bu
tamamlama sırasında temel sınır davacı ve davalının iddia ve savunmalarıdır. Bu
fonksiyon iki şekilde ortaya çıkabilir. A) Taraflar iddia ve savunmalarında maddi
vakıalara ilişkin değil, ancak dayandıkları teknik hukuk kavramlarını veya
kanunda yer alan diğer kavramları eksik zikretmiş olabilirler. Bu durumda
hakim, tarafların yapmış oldukları altlama faliyetiyle bağlı değildir. Hakim
getirilen davalara uygun hukuk normunu uygulayacaktır. B) tarafların ileri
sürdükleri olaya ait bütün vakıaları getirmemeleri durumunda hakimin aydınlatma
ödevinin tamamlama fonksiyonu öne çıkabilir. Taraflarca getirilen olayda, bütün
maddi vakıalar getirilmemiş böylece uygulanacak hukuk normunun soyut vakıasına
bağlı bazı unsurlar, somut olayın vakıaları ile karşılaştırıldığında açıkta
kalmış olabilir. Bu vakıalara ilişkin eksiklik
dava dilekçesinin zaruri unsurları sayılmayacak al – bu vakıların
sonradan dermeyanı da iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı ile
engellenecektir. Bu gibi durumlarda hakim taraflara soru sormak, ve somut
olayın durumuna bağlantısını kurmakla yükümlüdür.
3-
Değiştirme Fonksiyonu : netice-i talebin
uygun başka bir taleple değiştirilmesi şeklinde ortaya çıkabilir. Ancak HMK’da
düzenlenen hükümler çerçevesinde hakimin aydınlatma ödevinin böyle bir
fonksiyonunun olması mümkün görünmemektedir. Çünkü hakim, tarafların netice-i
talebi ile bağlıdır. Ve talep edilenden başka bir şeye hükmedemez. (HMK m26da
düzenlenen TALEPLE BAĞLILIK İLKESİ).
Ancak dava dilekçesinde yer alan neticei talebin kapalılığını gidermek ile
yükümlüdür. Istisnaen TMK’da hakimin talep edilenden başka bir şeye
hükmetmesine izin verildiği haller mevcuttur. Hakime bu şekilde imkan veren
hüküm TMK m170 e bakınız.
HAKİMİN AYDINLATMA ÖDEVİNİN SINIRLARI
Hmk 25’te hakim,
iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya iddia nedenlerini kendiliğinden
dikkate alamayacağı ve bunları hatırlatabilecek tutum ve davranışlarda
bulunamayacağı düzenlenmiştir. Hakimin aydınlatma ödevi çerçevesinde dava
malzemesini resen dikkate alması mümkün değildir. Kendiliğinden dikkate
alamadığı gibi onları hatırlatabilecek tutum ve davranışlarda bile
bulunamayacak olması aydınlatma ödevinin sınırıdır. Aydınlatma ödevinin sınırı,
derdest davanın mevcut durumu değerlendirilerek tespit edilir. Hakimin tarafa
hiçbir dayanak noktası olmaksızın dava temelini iyileştirecek somut vakıaları
işaret etmesi HMK 31’in sınırlarını aşar.
Hakimin davayı
aydınlatma ödevi olarak bu düzenleme ile doğru hüküm verilmesi ve maddi
gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır.Ancak hakim davayı aydınlatma çerçevesinde
çok dikkatli olmalıdır. Tarafın ileri sürdügü vaakaya zimmen dahil olan
vakaların getirilmesini hakim taraftan isteyebilir. Bu iddia ve savunmanın
genişletilmesi ve değiştirilmesi yasagına aykırılık teşkil etmez . Ancak
tarafın hiç ileri sürmediği bir vakanın davaya aydınlatma ödevi çerçevesinde
tarafça ileri sürülmesi veya getirilmesi istenemez. Zira bu hem iddia ve
savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına aykırı olur hem de
taraflardan birisine yol göstermesi yardımcı olması anlamına gelecektir ki bu
da hakimin red sebebidir. Hakimin davayı aydınlatma ödevi kkanunun 25. Maddesiyle sınırlandırılmıştır. Davanın
aydınlatılması araçlarından en önemlisi tarafların dinlenmesidir.
3.
tarafların isticvabı : tarafların
isticvabı türk yargılama hukukunda hakimin tarafı bilgi kaynağı olarak
dinleyebilmesi için düzenlenmiş kurumlardan biridir. Tarafların isticvabı
vaakaların toplanmasında mahkemeye etkileyici tedbir alma imkanını sunmaktadır.
Şöyle ki : yargılamanın taraflarına hayat olayının açıklanmasına ilişkin
sorular sorulabilecektir. Isticvab : bir taerafın kendi alayhine olan bir vaka
hakkında sorguya çekilmesidir. Hmk 171 deki düzenlemeye gore taraf kendisine
gönderilen davete icabet etmediği takdirde soruları ve vakaları ikrar etmiş
sayılacaktır. İkrar :Bir tarafın kendi aleyhine olan vakanın doğru oldugunu
mahkeme önünde beyan etmesidir. Mahkeme önünde dava evrakında veya hakim
huzurunda yapılan ikrar kesin delil niteliği taşır. Isticvab ispat amacına
yöneliktir. Ve sadece tahkikat aşamasında mümkündür. Tarafın dinlenmesi ise
ispat amacına yönelik değil davada açık olmayan çelişkili hususların ortadan
kaldırılmasını amaçlamaktadır. Tarafın bu amaçla dinlenmesi davanın her
aşamasında mümkündür.(tahkikat dahil) madde 144ve 147. İsticvab ispat amacına yöneliktir ve dava malzemesinin
toplanması amacından hakimin taraflara müdahelesi olarak degerlendirilebilir.
4. Geciken dava
malzemesinin reddi : taraflarca getirilme ilkesi uyarında yargılamanın tarafları
hangi vakaları yargılamanın hangi aşamasında davaya dahil edeceklerini
belirleme hakkına sahiptirler. Ve dava malzemesini davanın başında veya sonra ileri sürebilirler. Ancak
taraflara tanınmış olan bu hak alman medeni usul kanununa gore hakim bir dilekçeyi
gecikmiş oldugu gerekçesi ile reddetme hakkına sahiptir. Hakime tanınmış olan
bu reddetme hakkı ise taraflarca getirilme ilkesine getirilmiş olan bir
sınırlamadır. Türk hukukunda hakime tanınmış olan böyle bir red etme hakkı
düzenlenmiş değildir. Ancak türk hukukunda geçerli olan teksif ilkesi
dolayısıyla taraflar ancak belirli bir usul kesitine kadar iddia ve savunma
sebeblerini ileri sürmek zorundadırlar. Bu kesitten sonra bunların ileri
sürülmesi mümkün değildir.
Araştırma ilkesi : dava malzemesinin taraflarca getirilme
ilkesinin karşıt ilkesidir.dava malzemesini hakim tarafından getirileceğini
ifade eder. Mahkeme tarafların yargılamaya getirdiği dava malzemesi yanında
tarafların yargılamaya getirmediği dava malzemesini de dikkate almak ve bunları
hükme esas almakla görevlidir. Dava malzemesinin belirlenmesi ve yargılamaya
getirilmesi sadece tarafların
tasarrufunda olmaktan çıkarılmıştır. Araştırma ilkesi genel olarak kamu yararının öne çıktıgı durumlarda
uygulama alanı bulur. Araştırma ilkesinin uygulandıgı davalar daha çok
tarafların dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf etmelerinin mümkün olmadığı
davalardır. Bu davalara örnek olarak kişilik haklarını koruyan davalar boşanma
ve aylık davaları babalık davaları evlenmenin butlanı gibi davalar gösterilebilir.
Araştırma ilkesinin uygulandıgı davalarda iddianın ve savunmanın genişletilmesi
yasağı uygulanmaz delil sözleşmesi yapılamaz isticvab hükümleri uygulama alanı
bulmaz ve yapılan ikrar hakimi bağlamaz. Hakim kendisine gerçek görülmeyen iddiaların
varlığı halinde gerçeğin tespiti amacıyla araştırma yapmakla yükümlüdür.
Taraflardan birinin isticvab edilmesi ve bunun ikrarla sonuçlanması halinde
bile hakim tarfın beyanı ile bağlı olmayacak bu hususa ilişkin araştırma
yapabilecektir.
Türk muhakemeleri kanunun 25 ve 31.
Maddelerinde hakimin dava malzemesinin getirilmesine ilişkin yetki sınırı
çizilmiş ve hakimin gerektiğinde duruşmanın her aşamasında 2 tarafın iddiaları çerçevesinde kendilerini
dinleyebileceği ve gerekli olan
kanıtları vermeleri emredebileceği düzenlenmiştir. Hmk da benimsenen genel
ilke dava malzemesinin taraflarca
getirilmesi ilkesidir. Bu ilkenin dava malzemesinin taraflarca getirilmesi
ilkesi olması tarafların lehlerinde olan
vakaları en iyi bilebilecek durumda olmaları ve kendi çıkarlarını yine en iyi kendilerinin koruyabileceği
düşüncesine dayanır. Bazı hallerde araştırma ilkeside uygulama alanı
bulmaktadır. Yani hakimin yetkili oldugu haller:
1. mağruf ve meşhur vakalar: hmk 187 /2 ye gore mağruf ve
meşhur olan veya ikrar olan husuların tartışmalı sayılmayacağı düzenlenmiştir.
Buna gore herkes tarfından bilinen veya
kabul olnun konular çekişmeli sayılmayacaktır. Mağruf ve meşhur vakalara
kamunun üzerinde bilgi sahibi oldugu ve mahkemenin bilgisi dahilinde olan vakalar dahil
edilmektedir. Mağruf vakalar yani kamunun bilgisinde olan vakalar az veya çok
herkesin bildiği vakalardır ve gerektiğinde bu vakalara ilişkin bilgilere
ulaşmak kolay olacaktır.bundan başka hakimin resmi sıfatından dolayı vakıf
oldugu vakalarda mahkemenin özel
bilgisinde olan vakalardır ve ıspatları gerekmemektedir.
2. Kadastro mahkemelerinde
görülen davalar : kadastro kanunundan kaynaklanan
yetki ile kadastro hakimi tarafların delillerini topladıktan sonra resen
tahkikatı genişletmek ve diğer delilleri toplamak yetkisine haizdir.
Evliliği sona erdiren davalarda hakimin
dava malzemesini getirmekle yükümlü olduğu düzenlenmemiştir. Ancak kamu yararı
düşüncesiyle bu davalarda araştırma ilkesinin geçerlidir.
TEKSİF
İLKESİ
Bu ilkeye gore, taraflar bütün iddia ve
savunma nedenlerini belli bir usul kesitine kadar ileri sürmelidir. Bu usul
kesidinden sonra ileri sürülen dava malzemeleri kural olarak kabul
edilmemektedir. Bu ilke usul ekonomisi ile de yakından ilgilidir. Bu nedenle
cevaba cevap dilekçesinden sonra davacı, davalının rızası olmaksızın davasını
genişletemez veya değiştiremez. Aynı yasak davalı bakımından ikinci cevap
dilekçesinin mahkemeye verilmesinden sonra söz konusu olacaktır. (M 141) Yani
taraflar vakıalarını en geç cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleriyle ileri
sürmek zorundadırlar. Hukuk muhakemeleri kanunu ile teksif ilkesi eskisine
nazaran biraz yumuşatılmıştır. HUMUK 185e göre davacı için iddianın genişletilmesi
ve değiştirilmesi yasağıdava dilekçesinin mahkemeye sunulması ile başlarken
yeni düzenleme ile diklekçe değişiminin sonuna dek, davacının iddiasını
değiştirme ve genişletmesine izin verilmiştir. Davalıda eski kanuna cevap
dilekçesinin davalıya tebliginden sonra savunmasını genişletip değiştiremezken
yeni düzenleme ile ikinci cevap dilekçesini verinceye kadar bir yasakla karşılaşmayacaktır. Teksif ilkesinin
uygulanabilmesi için yargılamanın yazılılık ilkesine dayanması ve çeşitli usul kesitlerine
bölünmüş olması gerekmektedir. Hmk nın hazırlık aşamalarında örnek aldığımız
avusturya hukukunda teksif ilkesinden vazgeçilmiştir. Çünkü yargılamayı belirli
aşamalara bölmek sakıncalı bulunmuştur. Diğer önemli nedeni ise bu ilkeden
vazgeçilmesinin bir nedeni de avusturya hukukunda sözlülük ilkesinin hakim
olmasıdır. Çünkü teksif ilkesinin sözlü yargılamada uygulama alanı yoktur.
Alman hukukunda da sözlülük ilkesi ana ilke oldugundan yine teksif ilkesi
uygulanmamaktadır. Teksif ilkesinin amacı davaların uzamasını önlemek davanın
başında dava malzemesinin toplanmasını sağlamak ve belirli bir safhada davanın sonunun
görülebilir olmasını saglamaktadıe ancak bu ilke bazı hukuk sistemlerinde
yerini yargılamanın hızlandırılması gibi unsurlara bırakmaktadır.
HUKUKUN UYGULANMASI
(Iura novit curia)
Hakimin hukuku görevinden dolayı
uygulayacağı ilkesi, hakimin mahkemeye getirilen ihtilafın çözümüne ilişkin
hüküm verebilmek için getirilen vakıalara bunlara uyan hukuk normunu
uygulayacağını ifade eder. HMK m33 uyarınca hakim, kendiliğinden türk kanunları
gereğince karar verir. Hakim uygulanacak hukuk normunu tespit ederken
tarafların dava dilekçelerinde yapmış oldukları nitlendirmeler ile bağlı
olmayacak ve ihtilafı bütün hukuki görüş açılarından inceleyerek hukuk normunu
o ihtilafa uygulayacaktır. Taraf hukuki sebebi yanlış göstermiş yada birkaç
hukuki sebebi birarada göstermiş olsa bile yada hukuki sebebi hiç göstermemiş
olsa bu durum dava dilekçesi bakımından bir eksiklik teşkil etmeyecektir.
Hakim, doğru olduğunu düşündüğü ve tarafın belirttiği hukuki sebepten tarafları
haberdar etmelidir. Çünkü taraflar yargılama sırasında beklenmedik bir durumla
karşı karşıya bırakılmamalıdırlar. 33.maddedeki ‘türk hukuku terimi’,
kanunların yanı sıra mevzuat ile örf ve adet hukukunu ve TC’nin taraf olduğu
uluslararası anlaşmaları da kapsamaktadır.
HUMK 76.maddesinde yabancı hukukun uygulanmasına ilişkin hükümler de
vardı ancak 5718 sayılı Milletler arası özel hukuk ve usul hukuku hk. Kanun’da
bu konu acıkca düzenlenmiş oldugundan bu hususlara HMK 33.maddede yer
verilmemiştir. MÖHUK m2 ye göre, hakim türk kanunlar ihtilafı kurallarını ve bu
kurallara göre etkili olan yabancı hukuku kendiliğinden uygular.
YARGILAMANIN
YÜRÜTÜLMESİ
Usul kanunları, dava ile açılmış olan
yargılamayı ilerletme hususunda yetkiyi hakimlere veya taraflara tanımış
olabilir. Davayı yürütmek yetkisinin hakimlere tanınmış olması durumunda
hakimin davayı yürütmesi , yürütme yetkisinin davanın taraflarına tanınmış
olması durumunda ise tarafların davayı yönetmesi söz konusudur.
Tasarruf
ilkesi, ve dava malzemesinin taraflarca getirilmesi ilkesinden bağımsız olarak
yargılama mahkeme tarafından resen yürütülür. Yargılamanın yürütülmesine
ilişkin mahkemenin tasarrufları, davanın ikamesine bağlı ve sözlü muhakemenin
dışında kalan kesite ilişkindir. Davanın ikamesi (açılması) tasarruf ilkesi
uyarınca taraflara aittir. Yargılamanın yürütülmesine ilişkin, yargılamanın
şekli anlamda yürütülmesi ve yargılamanın maddi anlamda yürütülmesi ayrımı
yapılmaktadır. Yargılamanın şekli anlamda yürütülmesi, mahkemenin çağrılara,
sürelerin ve celselerin tayinine ve tebligata ilişkin yetki ve tasarrufları,
maddi anlamda yargılamanın yürütülmesine ilişkin ise, taraf muameleleri ve
tarafların sunduğu malzeme ışıgında hukuki uyuşmazlığın içeriğine uygun çözümü
bulmasıdır. **SON VERDİĞİ MAKALE ÖNEMLİ**
Yargılamanın sevk ve idaresi başlıklı
HMK m32ye göre, yargılamayı hakim sevk ve idare eder. Yargılama düzeninin
bozulmaması için gerekli her türlü önlemleri alır. Okunamayan veya uygunsuz
yahut ilgisiz olan dilekçenin yeniden düzenlenmesi için uygun bir süre gerekir.
Ve bu dilekçe dosyada kalır. Verilen süre içinde yeni bir dilekçe düzenlenmezse
tekrar süre verilemez. HMK m32de geçen sevk ve idare terimi yenidir. Dava,
vakıaların getirilmesi yönünden tarafların davası olmakla birlikte, yargılama
kamu hukuku ile ilgilidir. Ve dava açılmakla taraflar ile mahkeme arasında
usuli bir ilişki doğar. Bununla birlikte yargılamayı hakim yürütür. Mukayeseli
hukukta iki şekilde anlaşılmaktadır. Duruşma günü tayini şekli anlamda
yargılamanın yürütülmesi ile ilgilidir. Maddi anlamda sevk yetkisinden ise
vakıaların aydınlatılmasına yönelik işlemler anlaşılmalıdır. Yargılamanın sevk
ve idaresinin Türk hukukundaki kapsamı, hakimin davayı aydınlatma ödevi
başlıklı 31.maddesi ile sınırlıdır.
YAZILILIK
VE SÖZLÜLÜK İLKESİ
Usuli işlemlerin yapılma şeklidir.
Sadece yazılı olarak mahkemeye verilen dava malzemesi, yargılama sonucunda
verilecek hükme esas alınıyorsa yazılılık esası benimsenmiştir. Sadece
duruşmalarda sözlü olarak ileri sürülen dava malzemesi hükme esas teşkil
ediyorsa, sözlülük esası benimsenmiştir. Bu ilkelerin uygulanması kesin olarak
birbirinden ayrılmış olamk zorunda değildir. Bu iki sistem, belirli ölçüde
birarada görülebilir. Alman usul kanununda kabul eidlen esas, sözlülük
ilkesidir. Ancak yargılamanın bazı aşamalarında işlemler, yazılılık ilkesi
uyarınca gerçekleştirilmektedir.
Yazılılık ve sözlülük ilkelerinin
uygulanmasının avantaj ve dezavantajları vardır. Yargılamanın yazılı
yürütülmesi dava malzemesinin tespit ve kontrolunu kolaylaştırır. Ancak bununla
beraber dava malzemesinin tümünün açıklanmasını zorlaştırmaktadır. Buna
karşılık sözlülük ilkesi kapsamında yapılacak davalarda dava malzemesinin daha
açık ve yanlış anlamalara meydan vermeyecek şekilde götürülmesi söz konusudur.
Ayrıca bu yolla yargılamanın daha canlı olması sağlanır. Sonuç itibariyle
hukukumuzda yazılılık ilkesi ağırlıklı olarak uygulanmaktadır. Ve ana yargılama
usulu, yazılı yargılama usuludur.
TALEPLE
BAĞLILIK İLKESİ
Hmk m26ya göre, hakim tarafların talep
sonuçları ile bağlıdır. Ondan fazlasına veya başka birşeye karar veremez.
Duruma göre talep sonucundan daha azına karar verebilir. Hakimin tarafların
talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır. Hakim tarafların
talepleri ile bağlı olup. Herbir istek konusu hakkında ayrı ayrı karar
vermelidir. HUMK 74.maddede yer alanve bu düzenleme, böylelikle HMKya
taşınmıştır. Dava ancak tarafların talebiyle görülebildiği gibi, davanın
konusunu belirleme yetkisi de yine ancak taraflara aittir. Davacı, dava
dilekçesinde davanın konusunu ve talebini belirtmek zorundadır. HMK 26da
düzenlenen bu husus, tasarrruf ilkesinin görünüm biçimlerinden biridir.
Hakimlerin tarafların talebiyle bağlı olması hususu istinaf ve temyiz kanun
yolları bakımında da geçerlidir.
Kendiliğinden
Araştırma ilkesi : Dava malzemesinin
hazırlanmasında, tarafların yanında hakimin de görevli olmasına denir.
Taraflarca hazırlanma ilkesinin istisnasıdır. Bu istisnanın nedeni kamu
yararıdır.
Bu ilkenin uygulandığı davalarda,
çekişmeli vakıalarda da hakim kendiliğinden inceler. Hakim, tarafların ileri
sürmedikleri vakıaları da resen araştırabilir. Hakim burada, tüm delillere
resen başvurabilir. Bu ilke uygulanırken, taraflar keşif giderlerini ödemezse
devlet öder. Bu davalar genelde tarafların dava konusu üzeriinde serbestçe
tasarruf edemeyecekleri davalardır.
- Babalık davasında
- Evlenmenin butlanı davasında
- Nüfus kaydı düzeltilmesi davasında
- Savcının açtığı davalarda
- Kadastro mahkemesindeki davalarda
- Dava şartının incelenmesinde bu ilke uygulanır
- Boşanma davasında da uygulanır ancak bu ilkenin sınırı vardır. Hakim
vicdanen kanaat getirmelidir.
Çekişmeli yargıda bu ilke istisnadır.
Ancak kanun öngördüğü hallerde uygulanır. Çekişmesiz yargıda ise bu ilke
uygulanır.
devamı nerde
YanıtlaSilGüncellendi, notlar tamamlandı
SilAllah razı olsun kardeşim,çok hayra geçti.
YanıtlaSil