Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler - Ders Notları - 07.03.13


GÜNCELLENDİ - TAMAMLANDI

MEDENİ USUL HUKUKUNA HAKİM OLAN İLKELER


HMK’nın getirdiği en önemli yeniliklerden birisi yargılamaya hakim olan ilkeleri birer madde halinde düzelnlemesidir. Yeni kanuna bakıldığında m24 -33 arasında on ilkenin düzenlendiği görülmektedir. Hem usul kanunu hazırlanırken bir takım temel unsurlardan hareket eder. Medeni usul hukukunun ana ilkeleri, HUMUK’ta ayrı bir bölüm olarak düzenlenmemiştir. Bu ilkelerin bir kısmı görünümlerini farklı HUMUK hükümlerinde bulmakta, diğer bir kısmıysa hukukun genel prensiplerinden çıkarılmaktaydı

1-Tasarruf İlkesi (24)
2-Taraflarca Getirilme ilkesi (25)
3-Taleple Bağlılık İlkesi (26)
4-Hukuki dinlenilme hakkı (27)
5-Aleniyet İlkesi (28)
6-Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü (29)
7-Usul Ekonomisi ilkesi (30)
8-Hakimin Davayı Aydınlatma ödevi (31)
9-Yargılamanın sevk ve idaresi (32)
10-Hukukun uygulanması (33)

TASARRUF İLKESİ :

Hakimin resen bir davaya bakamayacağını, ancak talep üzerine davaya bakabileceğini, tarafların dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf yetkilerinin bulunduğunu ve hakimin tarafların talepleriyle bağlı olduğunu ifade eden bir ilkedir. Yani yargılamanın taraflarının dava konusu üzerinde ve yargılamanın seyri hakkında etki edebilme iktidarına ilişkin usul hukuku ilkesidir. Bu ilke en genel ifadesini ‘’davacının olmadığı yerde hakim de olması’’ sözünde bulmaktadır. Bununla anlatılmak istenen hak sahibi kişinin hakkını dava yoluyla elde edip etmeyeceğine karar vermede yalnız kendisinin söz sahibi olmasıdır. Tasarruf ilkesinin karşıtı, KENDİLİĞİNDEN HAREKETE GEÇME İLKESİDİR.


Tasarruf İlkesinin Sonuçları

-       Hiç kimse kanunda açıkça belirtilmedikçe kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
-       Taraflar özel hukuktan kaynaklanan menfaatlerinin korunması için isterlerse yargı organlarına başvurarak hukuki himaye talep ederler.
-       Taraf iradesine öncelik verilmesi, sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait birçok usul ileminde de kendisini gösterir.
-       Taraflar yargılamanın sonra erdirilmesi hususunda da tasarruf yetkisine sahiptirler. Davacı, davalının açık rızası ile de olsa, davayı geri alabilir veya davadan kanun yoluna başvurmaktan feragat edebilir. Davalı da davayı kabul edebilir.
-       Istisnai olarak bazı konularda kamu yararı düşüncesiyle devlete yetki tanınmıştır. Örneğin: evliliğin butlanını eşler yanında savcı da dava edebilir. Savcı, medeni usul hukukunda  sadece kamu düzenini ilgilendiren konularda dava açmaktadır ki bu haller de istisnai olarak kabul edilmektedir.
-       Davacının, dava açarken mahkemeden hukuki koruma istemesi yeterli değildir. Kendisi lehine nasıl bir hüküm verilmesini istediğini ve hükmün içeriğini de belirlemelidir. Zira m119/ğ’de davacının açık bir şekilde talep sonucunu belirtmesi istenmiştir. Dava konusunu davacı belirler.
-       Mahkeme de ancak davacı tarafından belirlenen konuda karar verebilir. Mahkemece davacının talebinden fazlasına karar verilemez. Bu ilke kanun yollarına başvuruda da geçerlidir. Mahkeme talepten azına karar verebilir.

Tasarruf İlkesinin İstisnaları :

à Medeni usul hukukunda davanın açılmasından sonra tasarruf ilkesine bazı istisnalar getirilmiştir. Özellikle aile ve şahsın hukukuna ilişkin hususunda istisnalar karşımıza çıkmaktadır. Bu hallerde de mahkeme kendiliğinden davaya bakamaz. Davacı tarafından dava açılması gerekir. Ancak dava açıldıktan sonra bu davalarda kabul ve sulh mümkün değildir. Boşanma davalarında kural olarak hakim eşlerin talepleriyle bağlı değildir. Talepten başka birşeye karar verebilir.

à tüm davalarda yargılama giderleri hakkında tarafların bir talebi olmasa da mahkeme kendiliğiinden karar verir.

à onemli bir düzenleme, HMK 31’de getirilen , hakimin davayı aydınlatma ödevidir. Buna gore hakim uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında taraflara açıklattırma yapabilir. Soru sorabilir ve delil gösterilmesini isteyebilir. Mahkemenin hülüm verebilmesi için mahkemeye yöneltilen talebin formule edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de bunu anlamlandırmak ve açıklatmak hakimin görevidir. Ancak bu durum hakimin tarafların ileri sürmediği vakıalara ileri sürmesi yada hatırlatması anlamı taşımaz.  Tam aksine hakimin böyle bir davranışı red sebebi sayılır. Yani bu durumda mevcut olmayanın ortaya çıkarılması değil, talep edilenin netleştirilmesi söz konsudur.

à davayı yürütme ve yargılamanın sevk ve idaresi görevi doğrudan hakime ait bir görevdir (m33). Yargılamayı hakim sevk ve idare eder. Yargılamanın düzeninin bozulmaması için gerekli her türlü tedbiri alır.

*** Bu ilke, eski kanunun (HUMUK) 72 ve 79.maddelerinde yer almış iken yeni HMK’de 24/1 ve/2 de düzenlenmiştir. Bu yeni bir düzenlemedir. Bu düzenleme ile, özel hukuktaki hukuki ilişkilerde var olan irade serbestisinin dava açılmakla doğan kamusal nitelikteki dava ilişkisinde daha geniş bir ifade ile usul ilişkisinde de devam ettiği açıkça bellidir.


RE’SEN HAREKET İLKESİ

Tasarruf ilkesinin karşıt ilkesi olarak değerlendirilir. Ve hakimin taraflarca bir talep olmadan, harekete geçebilmesini ve hüküm verebilmesini ifade eder. Re’sen hareket ilkesi, doktrinde bazı yazarlarca dava malzemesinin toplanmasına ilişkin olarak  tarafların yanında hakime de yetki verilmesine dair bir yetki olarak ele alınmışsa da dava malzemesinin toplanmasında hakime yetki verilmesine ilişkin olan ilke, araştırma ilkesi olup, resen hareket ilkesinin dava malzemesinin toplanmasıyla bir ilgisi bulunmamaktadır. Tasarruf ilkesinin ilk yansıması olan, davanın ancak tarafın talebi üzerine gönderilecek olmasının istisnası bulunmamaktadır.

TARAFLARCA GETİRİLME İLKESİ

Mahkemenin hüküm verebilmesi için gerekli olan dava malzemesinin toplanması yetkisinin kime ait olduğu ile ilgili ilkeler – taraflarca getirilme ilkesi ve araştırma ilkesi – dir.


Dava malzemesinin toplanması yetkisi taraflara tanınmış ise, taraflarca getirilme ilkesi, hakim dava malzemesini görevinden ötürü kendisi resen toplayabiliyorsa araştırma ilkesi söz konusudur. Dava malzemesinden kasıt, vakıa ve delillerin oluşturduğu bir bütündür (veya hükümdür) . taraflarca getirilme ilkesi, sözleşme serbestisinin usul hukukundaki göstergesi ve tamamlayıcısı niteliğindedir. Çünkü taraflar karara etki edecek dava malzemesini kendileri getirmek zorundadırlar. Bu ilkeye aynı zamanda DERMEYAN ilkesi de denir. Mahkeme oncelikle davacının talebine uyan hukuk normunu araştıracaktır.

Örneğin davacı davalıdan ‘bir arabanın’ iadesini isterse mahkeme buna uygun hukuk kuralını bulacaktır. Ancak bu, karar vermek için yeterli değildir. Arabanın iadesi için hükümdeki koşulların somut olayda gerçekleşmiş olması gerekir. Dolayısıyla mahkeme, uygulanacak hükümdeki aranan unsurların somut olayda vakıa olarak gerçekleşip gerçekleşmediğini araştıracaktır. Bu inceleme faliyetine ALTLAMA faliyeti denir. Bu, mahkemenin işidir. Tarafları ilgilendimez. Somut olayda hangi hukuk kurallarının uygulanacağını bulmak, yani hukuku ıuygulamak sadece mahkemeye ait bir görevdir (m33). Mahkeme bu konuda tarafların görüşleriyle bağlı değildir. Taraflar, uygulanacak hukuk kuralını yanlış belirtmiş olsalar da mahkeme ; doğru olan hukuk kuralını bulup uygulamakla görevlidir. Mahkemenin hüküm verebilmesi içini yani hukuk kuralının uygulanabilmesi için somut olayda bulunması gereken maddi vakıaların temini, konsunda bu iki ilke ile karşılaşmaktayız. Kendiliğinden araştırma ilkesi, genellikle ceza hukuku ile çekişmesiz yargıda geçerli olan ilkedir. Buna karşılık medeni usul hukukunda asıl olarak geçerli olan ilke dava malzemesinin taraflarca getirilmesi ilkesidir. Buna gore dava malzemesinin toplanması ve sunulması taraflara aittir. Hakim, taraflarca ileri sürülmemiş olan vakıaları resen araştıramaz, Hükme esas alamaz, mahkeme sadece tarafların getirdiği vakıalara gore talep sonucuna gore karar verir.

TARAFLARCA GETİRİLME İLKESİNİN SONUÇLARI

25.maddeye gore, kanunda öngörülen istsinalar dışında hakim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları resen dikkate alamaz, ve onları hatırlatacak davranışlarda dahi bulunamaz

kanunla belirtilen durumlar dışında hakim, kendiliğinden veri toplayamaz. Hmk 25/1 hükmü, HUMUK’un 75/1 hükmünü karşılamaktadır. HMK 25/2 ise yeni bir hükümdür. Ve delillerin toplanması bakımından genel kuralı ifade etmektedir. Bu ilkenin bir sonucu olarak hakim, resen vakıaları araştıramaz. Taraflardan birisi tarafından ileri sürülen aksi belirtilmeyen veya itiraz edilmeyen vakıalar mahkemece doğruluğu araştırılmaksızın, hükmü esas alınır. Bir hukuki sonucun doğumu için hangi koşulların mevcut olması gerektiği maddi hukuka gore belirlenir. Buna ispat bakımından gerekli koşul vakıalar denir.

Örneğin haksız fiil nedeniyle tazminat talep edilebilmesi için davacının, davalının fiilini, hukuka aykırılığını, davalının kusurunu, zararı ve illiyet bağını ispat etmesi gerekir. Buna gore, tazminat istenebilmesi için davacının ispat etmesi gereken vakıalar hukuka aykırılık, kusur, zarar ve illiyet bağıdır. Bu vakıalar eksiksiz ve somut olarak ilerii sürülmeli, mahkeme onune getirilmelidir. Bunlara da somut vakıalar denir. Bu vakıaları hakim resen araştıramaz veya hatırlatacak herhangi bir eylemde bulunamaz. Aksi halde bu HAKİMİN REDDİ sebebidir.

Bu ilkenin sonucu olarak mahkeme sadece taraflarca ileri sürülebilen vakıaları inceler. Buna kural olarak deliller de dahildir. Ancak hakim dava dosyasındaki bilgilerden olayla ilgili olduğu anlaşılan kişileri tanık olarak dinleyebilir, keşfe ve bilirkişi incelemesi yapılmasına resen karar verebilir. Ayrıca hakim taraflardan delil ikamesi isteyebilir. Ancak tarafa belli bir delili hatırlatamaz. Taraflarca getirilme ilkesi deliller hakkında  da geçerli olmasına ragmen vakıalar ile delillerin ileri sürülmesi birbirinden farklıdır. Taraflar vakıaları dilekçeleriyle mahkemeye sunarlar. Bu vakıaların daha sonra ileri sürülmesi iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına girer. Buna karşılık delillerin de tarafların dilekçeleriyle mahkemeye sunulması zorunlu ise de, eğer taraflar delilleri mahkemeye sunmamışlarsa hakim ön inceleme duruşmasında her iki tarafa bu eksikliğin tamamlanması için 2 haftalık kesin süre verir. Bu tür bir süre verilmesi vakıalar için söz konusu değiller. Bu da, delillerin iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında olmadığını gösterir. Vakıaların daha sonra ortaya çıkması hali dışında sonradan ileri sürülmesi durumunda karşı taraf açıkça izin vermeyerek hakimin bu vakıayı incelemesini önleyebilir ise de deliller için bu söz konusu değildir. Hakim, aydınlatma ödevi çerçevesinde taraflardan delil göstermelerini isteyebilir. Ancak her delili incelemek zorunda olmayıp takdir yetkisine sahiptir. Bu takdir yetkisini tarafın bu delili daha once ileri sürme imkanı varken sırf davayı geciktirmek amacıyla mahkemeye verip vermeme açısından kullanacaktır.


Bir delilin sonradan ileri sürülmesi, yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülmemesi tarafın ksurundan kaynaklanmıyorsa mahkeme o delilin sonradan getirilmesine izin verebilir.

TARAFLARCA GETİRİLME İLKESİNİN İSTİSNALARI

Kamu düzenini ilgilendiren davalardır. Bu davalarda kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanır. Bu ilkenin uygulandığı davalarda hakim, tarafların talepleri ile kural olarak bağlı değildir. Yine hakim, tarafların ileri sürdüğü vakıa ve deliler ile bağlı olmayıp kendisi de vakıaları araştırabilir, delilleri inceleyebilir. Ayrıca iddia ve savunmanın genişletilmesi ve geliştirmesi yasağından söz edilemez. Çünkü bu yasak kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda geçersizdir. Örneğin babalık davası, soybağının reddi davası…

Çekişmesiz yargıya ilişkin işler de kural olarak resen araştırma ilkesine tabidir. TMK’nın 184/1 e gore hakim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe bunları ispatlanmış sayamaz. Bu hüküm tarafların şaartları oluşmadan veya gerçekten boşanma sebebi bulunmadan boşanma kararı verilmesini istemelerine yöneliktir. Fakat burada sınırlı bir kendiliğinden araştırma ilkesi geçerlidir. Çünkü hakim, vicdanen kanaat sahibi olmadıkça tarafların delilleri ile bağlı olmaksızın karar veremeyecektir. Boşanma davalarında kendiliğinden veya birinin talebi üzerine yemin teklif edemez. Aynı şekilde hakim boşanma davalarında ikrar ile bağlı değildir.

TARAFLARCA GETİRİLME İLKESİNİN SINIRLANDIRILMASI

1-    tarafların doğruluk ödevi
2-    hakimin davayı aydınlatma ödevi
3-    tarafların isticvabı
4-    geciken dava malzemesinin reddi

tarafların doğruluk odevi : dürüstlük kuralının bir alt uygulama şekli budur. Tarafların doğruluk ödevi eski HUMUKta açıkça düzenlenmiş değildir. Ancak eski HUMUK’da bazı hükümler bize yine tarafların doğruluk ödevi olduğunu göstermektedir. Tarafların doğruluk ödevinin konusunu  hükme esas teşkil edecek dava malzemesi oluşturmaktadır. Tarafların uydurma vakıaları iddia etmememeleri, hasmın vakıa iddiasına uydurma iddialar ile karşı çıkmaması doğruluk ödevinin konsudur. Taraflardan objektif hakikati sunmaları beklenmemelidir. Taraflardan beklenen, eğer bir vakıa hakkındaki iddiasının yanlış, hasmın iddiasının doğru olduğunu biliyorsa artık iddiada bulunmaması ve vakıaya itiraz etmemesidir. Ancak doğruluğu hakkında tam bir belirsizliğin sözkonusu olduğu, yani doğruluğu kesin olarak bilinmeyen vakıalar bakımından doğruluk ödevi sözkonusu olmayacak, taraflar iddiada veya itirazda bulunabileceklerdir. Demekki doğruluk ödevi subjektif nitelikte Kabul edilmeli, ve tarafın doğru olmadığını bildiği vakıaları ve delilleri dermeyan etmemesi olarak Kabul edilmelidir. Yani taraflarca getirilme ilkesine doğruluk ödevi ile getirilmiş olan sınır şudur : bilinçli olarak yalan beyanda bulunmanın, yani usuli yalanın yasaklanmış olmasıdır.

Hakimin davayı aydınlatma ödevi : 


Hakimin davayı aydınlatma ödevi başlıklı HMK 31’e gore hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasını zorunlu kıldığı durumlarda maddi veya hukuki açıdan belirsiz, yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir. Hakimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin HUMUK 75/2de yer alan hakim şüpheli ve zır gördüğü hususlar hakkında açıklama isteyebilir şeklindeki düzenlemeyi hakime imkan veren bir hüküm olarak değil, bir ödev veren düzenleme olarak kabul edilmektedir. Yargıtay’ın da bu hükmün bir ödev hükmü olduğuna ilişkin kararları mevcuttur. Medeni yargılama hukukunun magna carta’sı olarak adlandırılan hakimin davayı aydınlatma ödevi, hakimin doğru bir hükme varması ihtimalini güçlendirmektedir. Davayı aydınlatma ödevine ilişkin en önemli araç, tarafların dinlenmesidir. Tarafların dinlenmesi, uyuşmazlığın taraflarının dava konusuna ilişkin olarak ileri sürmüş oldukları vakıalara ilişkin belirsizliğin ve çelişkinin ortadan kaldırılması amacıyla başvurulan bir kurumdur. Hmk 144/1 de düzenlendiği üzere hakim,  yargılamanın her aşamasında iki tarafı veya vekillerini çağırarak davanın maddi olguları hakkında açıklamalarını dinleyebilir. Ancak bu açıklamalar ispat amacına değil, çelişkili vakıaların belirlenmesi amacına yöneliktir.

Ancak bu açıklattırma sırasında iddia ve müdafanın genişletilmesi yasağı sebebiyle yeni vakıalar ileri sürülemez, davaya yeni taraflar dahil edilemez. Ve taraf değiştirilemez.

HAKİMİN DAVAYI AYDINLATMA ÖDEVİNİN FONKSIYONLARI

1-    Açıklama Fonksiyonu : Hakim şüpheli ve zıt gördüğü hususlar hakkında açıkalama isteyebilecektir. Buna gore hakim, dava temeli ve buna dayanan talep açık ve anlaşılır olmadığı takdirde bu hususları açıklığa kavuşturmak ile yükümlüdür. Lakin, olay ve talebin getirilmesinde farklı manalar çıkıyorsa ve bunlar yeteri kadar açıklıkla anlaşılamıyorsa, bu durum hakimin karar vermesini güçleştirecektir. Hakimin, davayı aydınlatma ödevinin yerine getirilmesiyla yargılamada gereksiz ispat işlerine girilmesi engellenecek ve gerçeğe ulaşılması mümkün olabilecektir.
2-    Tamamlama Fonksiyonu : boşluklar gösteren dava malzemesinin tamamlanması söz konusu olabilecektir ancak bu tamamlama sırasında temel sınır davacı ve davalının iddia ve savunmalarıdır. Bu fonksiyon iki şekilde ortaya çıkabilir. A) Taraflar iddia ve savunmalarında maddi vakıalara ilişkin değil, ancak dayandıkları teknik hukuk kavramlarını veya kanunda yer alan diğer kavramları eksik zikretmiş olabilirler. Bu durumda hakim, tarafların yapmış oldukları altlama faliyetiyle bağlı değildir. Hakim getirilen davalara uygun hukuk normunu uygulayacaktır. B) tarafların ileri sürdükleri olaya ait bütün vakıaları getirmemeleri durumunda hakimin aydınlatma ödevinin tamamlama fonksiyonu öne çıkabilir. Taraflarca getirilen olayda, bütün maddi vakıalar getirilmemiş böylece uygulanacak hukuk normunun soyut vakıasına bağlı bazı unsurlar, somut olayın vakıaları ile karşılaştırıldığında açıkta kalmış olabilir. Bu vakıalara ilişkin eksiklik  dava dilekçesinin zaruri unsurları sayılmayacak al – bu vakıların sonradan dermeyanı da iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı ile engellenecektir. Bu gibi durumlarda hakim taraflara soru sormak, ve somut olayın durumuna bağlantısını kurmakla yükümlüdür.

3-    Değiştirme Fonksiyonu : netice-i talebin uygun başka bir taleple değiştirilmesi şeklinde ortaya çıkabilir. Ancak HMK’da düzenlenen hükümler çerçevesinde hakimin aydınlatma ödevinin böyle bir fonksiyonunun olması mümkün görünmemektedir. Çünkü hakim, tarafların netice-i talebi ile bağlıdır. Ve talep edilenden başka bir şeye hükmedemez. (HMK m26da düzenlenen  TALEPLE BAĞLILIK İLKESİ). Ancak dava dilekçesinde yer alan neticei talebin kapalılığını gidermek ile yükümlüdür. Istisnaen TMK’da hakimin talep edilenden başka bir şeye hükmetmesine izin verildiği haller mevcuttur. Hakime bu şekilde imkan veren hüküm TMK m170 e bakınız.


HAKİMİN AYDINLATMA ÖDEVİNİN SINIRLARI

Hmk 25’te hakim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya iddia nedenlerini kendiliğinden dikkate alamayacağı ve bunları hatırlatabilecek tutum ve davranışlarda bulunamayacağı düzenlenmiştir. Hakimin aydınlatma ödevi çerçevesinde dava malzemesini resen dikkate alması mümkün değildir. Kendiliğinden dikkate alamadığı gibi onları hatırlatabilecek tutum ve davranışlarda bile bulunamayacak olması aydınlatma ödevinin sınırıdır. Aydınlatma ödevinin sınırı, derdest davanın mevcut durumu değerlendirilerek tespit edilir. Hakimin tarafa hiçbir dayanak noktası olmaksızın dava temelini iyileştirecek somut vakıaları işaret etmesi HMK 31’in sınırlarını aşar.

Hakimin davayı aydınlatma ödevi olarak bu düzenleme ile doğru hüküm verilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır.Ancak hakim davayı aydınlatma çerçevesinde çok dikkatli olmalıdır. Tarafın ileri sürdügü vaakaya zimmen dahil olan vakaların getirilmesini hakim taraftan isteyebilir. Bu iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasagına aykırılık teşkil etmez . Ancak tarafın hiç ileri sürmediği bir vakanın davaya aydınlatma ödevi çerçevesinde tarafça ileri sürülmesi veya getirilmesi istenemez. Zira bu hem iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına aykırı olur hem de taraflardan birisine yol göstermesi yardımcı olması anlamına gelecektir ki bu da hakimin red sebebidir. Hakimin davayı aydınlatma ödevi kkanunun  25. Maddesiyle sınırlandırılmıştır. Davanın aydınlatılması araçlarından en önemlisi tarafların dinlenmesidir.

3. tarafların  isticvabı : tarafların isticvabı türk yargılama hukukunda hakimin tarafı bilgi kaynağı olarak dinleyebilmesi için düzenlenmiş kurumlardan biridir. Tarafların isticvabı vaakaların toplanmasında mahkemeye etkileyici tedbir alma imkanını sunmaktadır. Şöyle ki : yargılamanın taraflarına hayat olayının açıklanmasına ilişkin sorular sorulabilecektir. Isticvab : bir taerafın kendi alayhine olan bir vaka hakkında sorguya çekilmesidir. Hmk 171 deki düzenlemeye gore taraf kendisine gönderilen davete icabet etmediği takdirde soruları ve vakaları ikrar etmiş sayılacaktır. İkrar :Bir tarafın kendi aleyhine olan vakanın doğru oldugunu mahkeme önünde beyan etmesidir. Mahkeme önünde dava evrakında veya hakim huzurunda yapılan ikrar kesin delil niteliği taşır. Isticvab ispat amacına yöneliktir. Ve sadece tahkikat aşamasında mümkündür. Tarafın dinlenmesi ise ispat amacına yönelik değil davada açık olmayan çelişkili hususların ortadan kaldırılmasını amaçlamaktadır. Tarafın bu amaçla dinlenmesi davanın her aşamasında mümkündür.(tahkikat dahil) madde 144ve 147. İsticvab  ispat amacına yöneliktir ve dava malzemesinin toplanması amacından hakimin taraflara müdahelesi olarak degerlendirilebilir.

4. Geciken dava malzemesinin reddi : taraflarca getirilme ilkesi uyarında yargılamanın tarafları hangi vakaları yargılamanın hangi aşamasında davaya dahil edeceklerini belirleme hakkına sahiptirler. Ve dava malzemesini davanın  başında veya sonra ileri sürebilirler. Ancak taraflara tanınmış olan bu hak alman medeni usul kanununa gore hakim bir dilekçeyi gecikmiş oldugu gerekçesi ile reddetme hakkına sahiptir. Hakime tanınmış olan bu reddetme hakkı ise taraflarca getirilme ilkesine getirilmiş olan bir sınırlamadır. Türk hukukunda hakime tanınmış olan böyle bir red etme hakkı düzenlenmiş değildir. Ancak türk hukukunda geçerli olan teksif ilkesi dolayısıyla taraflar ancak belirli bir usul kesitine kadar iddia ve savunma sebeblerini ileri sürmek zorundadırlar. Bu kesitten sonra bunların ileri sürülmesi mümkün değildir.

Araştırma ilkesi :  dava malzemesinin taraflarca getirilme ilkesinin karşıt ilkesidir.dava malzemesini hakim tarafından getirileceğini ifade eder. Mahkeme tarafların yargılamaya getirdiği dava malzemesi yanında tarafların yargılamaya getirmediği dava malzemesini de dikkate almak ve bunları hükme esas almakla görevlidir. Dava malzemesinin belirlenmesi ve yargılamaya getirilmesi sadece  tarafların tasarrufunda olmaktan çıkarılmıştır. Araştırma ilkesi genel olarak  kamu yararının öne çıktıgı durumlarda uygulama alanı bulur. Araştırma ilkesinin uygulandıgı davalar daha çok tarafların dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf etmelerinin mümkün olmadığı davalardır. Bu davalara örnek olarak kişilik haklarını koruyan davalar boşanma ve aylık davaları babalık davaları evlenmenin butlanı gibi davalar gösterilebilir. Araştırma ilkesinin uygulandıgı davalarda iddianın ve savunmanın genişletilmesi yasağı uygulanmaz delil sözleşmesi yapılamaz isticvab hükümleri uygulama alanı bulmaz ve yapılan ikrar hakimi bağlamaz. Hakim kendisine gerçek görülmeyen iddiaların varlığı halinde gerçeğin tespiti amacıyla araştırma yapmakla yükümlüdür. Taraflardan birinin isticvab edilmesi ve bunun ikrarla sonuçlanması halinde bile hakim tarfın beyanı ile bağlı olmayacak bu hususa ilişkin araştırma yapabilecektir.

Türk muhakemeleri kanunun 25 ve 31. Maddelerinde hakimin dava malzemesinin getirilmesine ilişkin yetki sınırı çizilmiş ve hakimin gerektiğinde duruşmanın her aşamasında  2 tarafın iddiaları çerçevesinde kendilerini dinleyebileceği  ve gerekli olan kanıtları vermeleri emredebileceği düzenlenmiştir. Hmk da benimsenen genel ilke  dava malzemesinin taraflarca getirilmesi ilkesidir. Bu ilkenin dava malzemesinin taraflarca getirilmesi ilkesi olması tarafların lehlerinde  olan vakaları en iyi bilebilecek durumda olmaları ve kendi çıkarlarını  yine en iyi kendilerinin koruyabileceği düşüncesine dayanır. Bazı hallerde araştırma ilkeside uygulama alanı bulmaktadır. Yani hakimin yetkili oldugu haller:
1.     mağruf ve meşhur vakalar:  hmk 187 /2 ye gore mağruf ve meşhur olan veya ikrar olan husuların tartışmalı sayılmayacağı düzenlenmiştir. Buna gore herkes tarfından bilinen  veya kabul olnun konular çekişmeli sayılmayacaktır. Mağruf ve meşhur vakalara kamunun üzerinde bilgi sahibi oldugu ve mahkemenin  bilgisi dahilinde olan vakalar dahil edilmektedir. Mağruf vakalar yani kamunun bilgisinde olan vakalar az veya çok herkesin bildiği vakalardır ve gerektiğinde bu vakalara ilişkin bilgilere ulaşmak kolay olacaktır.bundan başka hakimin resmi sıfatından dolayı vakıf oldugu vakalarda mahkemenin  özel bilgisinde olan vakalardır ve ıspatları gerekmemektedir.
2.     Kadastro mahkemelerinde görülen davalar : kadastro kanunundan kaynaklanan yetki ile kadastro hakimi tarafların delillerini topladıktan sonra resen tahkikatı genişletmek ve diğer delilleri toplamak yetkisine haizdir.


Evliliği sona erdiren davalarda hakimin dava malzemesini getirmekle yükümlü olduğu düzenlenmemiştir. Ancak kamu yararı düşüncesiyle bu davalarda araştırma ilkesinin geçerlidir. 



TEKSİF İLKESİ

Bu ilkeye gore, taraflar bütün iddia ve savunma nedenlerini belli bir usul kesitine kadar ileri sürmelidir. Bu usul kesidinden sonra ileri sürülen dava malzemeleri kural olarak kabul edilmemektedir. Bu ilke usul ekonomisi ile de yakından ilgilidir. Bu nedenle cevaba cevap dilekçesinden sonra davacı, davalının rızası olmaksızın davasını genişletemez veya değiştiremez. Aynı yasak davalı bakımından ikinci cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesinden sonra söz konusu olacaktır. (M 141) Yani taraflar vakıalarını en geç cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleriyle ileri sürmek zorundadırlar. Hukuk muhakemeleri kanunu ile teksif ilkesi eskisine nazaran biraz yumuşatılmıştır. HUMUK 185e göre davacı için iddianın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağıdava dilekçesinin mahkemeye sunulması ile başlarken yeni düzenleme ile diklekçe değişiminin sonuna dek, davacının iddiasını değiştirme ve genişletmesine izin verilmiştir. Davalıda eski kanuna cevap dilekçesinin davalıya tebliginden sonra savunmasını genişletip değiştiremezken yeni düzenleme ile ikinci cevap dilekçesini verinceye kadar bir yasakla  karşılaşmayacaktır. Teksif ilkesinin uygulanabilmesi için yargılamanın yazılılık ilkesine  dayanması ve çeşitli usul kesitlerine bölünmüş olması gerekmektedir. Hmk nın hazırlık aşamalarında örnek aldığımız avusturya hukukunda teksif ilkesinden vazgeçilmiştir. Çünkü yargılamayı belirli aşamalara bölmek sakıncalı bulunmuştur. Diğer önemli nedeni ise bu ilkeden vazgeçilmesinin bir nedeni de avusturya hukukunda sözlülük ilkesinin hakim olmasıdır. Çünkü teksif ilkesinin sözlü yargılamada uygulama alanı yoktur. Alman hukukunda da sözlülük ilkesi ana ilke oldugundan yine teksif ilkesi uygulanmamaktadır. Teksif ilkesinin amacı davaların uzamasını önlemek davanın başında dava malzemesinin toplanmasını sağlamak ve  belirli bir safhada davanın sonunun görülebilir olmasını saglamaktadıe ancak bu ilke bazı hukuk sistemlerinde yerini yargılamanın hızlandırılması gibi unsurlara bırakmaktadır.



HUKUKUN UYGULANMASI

(Iura novit curia)

Hakimin hukuku görevinden dolayı uygulayacağı ilkesi, hakimin mahkemeye getirilen ihtilafın çözümüne ilişkin hüküm verebilmek için getirilen vakıalara bunlara uyan hukuk normunu uygulayacağını ifade eder. HMK m33 uyarınca hakim, kendiliğinden türk kanunları gereğince karar verir. Hakim uygulanacak hukuk normunu tespit ederken tarafların dava dilekçelerinde yapmış oldukları nitlendirmeler ile bağlı olmayacak ve ihtilafı bütün hukuki görüş açılarından inceleyerek hukuk normunu o ihtilafa uygulayacaktır. Taraf hukuki sebebi yanlış göstermiş yada birkaç hukuki sebebi birarada göstermiş olsa bile yada hukuki sebebi hiç göstermemiş olsa bu durum dava dilekçesi bakımından bir eksiklik teşkil etmeyecektir. Hakim, doğru olduğunu düşündüğü ve tarafın belirttiği hukuki sebepten tarafları haberdar etmelidir. Çünkü taraflar yargılama sırasında beklenmedik bir durumla karşı karşıya bırakılmamalıdırlar. 33.maddedeki ‘türk hukuku terimi’, kanunların yanı sıra mevzuat ile örf ve adet hukukunu ve TC’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmaları da kapsamaktadır.
    
        HUMK 76.maddesinde yabancı hukukun uygulanmasına ilişkin hükümler de vardı ancak 5718 sayılı Milletler arası özel hukuk ve usul hukuku hk. Kanun’da bu konu acıkca düzenlenmiş oldugundan bu hususlara HMK 33.maddede yer verilmemiştir. MÖHUK m2 ye göre, hakim türk kanunlar ihtilafı kurallarını ve bu kurallara göre etkili olan yabancı hukuku kendiliğinden uygular.


YARGILAMANIN YÜRÜTÜLMESİ

Usul kanunları, dava ile açılmış olan yargılamayı ilerletme hususunda yetkiyi hakimlere veya taraflara tanımış olabilir. Davayı yürütmek yetkisinin hakimlere tanınmış olması durumunda hakimin davayı yürütmesi , yürütme yetkisinin davanın taraflarına tanınmış olması durumunda ise tarafların davayı yönetmesi söz konusudur.

 Tasarruf ilkesi, ve dava malzemesinin taraflarca getirilmesi ilkesinden bağımsız olarak yargılama mahkeme tarafından resen yürütülür. Yargılamanın yürütülmesine ilişkin mahkemenin tasarrufları, davanın ikamesine bağlı ve sözlü muhakemenin dışında kalan kesite ilişkindir. Davanın ikamesi (açılması) tasarruf ilkesi uyarınca taraflara aittir. Yargılamanın yürütülmesine ilişkin, yargılamanın şekli anlamda yürütülmesi ve yargılamanın maddi anlamda yürütülmesi ayrımı yapılmaktadır. Yargılamanın şekli anlamda yürütülmesi, mahkemenin çağrılara, sürelerin ve celselerin tayinine ve tebligata ilişkin yetki ve tasarrufları, maddi anlamda yargılamanın yürütülmesine ilişkin ise, taraf muameleleri ve tarafların sunduğu malzeme ışıgında hukuki uyuşmazlığın içeriğine uygun çözümü bulmasıdır. **SON VERDİĞİ MAKALE ÖNEMLİ**

Yargılamanın sevk ve idaresi başlıklı HMK m32ye göre, yargılamayı hakim sevk ve idare eder. Yargılama düzeninin bozulmaması için gerekli her türlü önlemleri alır. Okunamayan veya uygunsuz yahut ilgisiz olan dilekçenin yeniden düzenlenmesi için uygun bir süre gerekir. Ve bu dilekçe dosyada kalır. Verilen süre içinde yeni bir dilekçe düzenlenmezse tekrar süre verilemez. HMK m32de geçen sevk ve idare terimi yenidir. Dava, vakıaların getirilmesi yönünden tarafların davası olmakla birlikte, yargılama kamu hukuku ile ilgilidir. Ve dava açılmakla taraflar ile mahkeme arasında usuli bir ilişki doğar. Bununla birlikte yargılamayı hakim yürütür. Mukayeseli hukukta iki şekilde anlaşılmaktadır. Duruşma günü tayini şekli anlamda yargılamanın yürütülmesi ile ilgilidir. Maddi anlamda sevk yetkisinden ise vakıaların aydınlatılmasına yönelik işlemler anlaşılmalıdır. Yargılamanın sevk ve idaresinin Türk hukukundaki kapsamı, hakimin davayı aydınlatma ödevi başlıklı 31.maddesi ile sınırlıdır.



YAZILILIK VE SÖZLÜLÜK İLKESİ

Usuli işlemlerin yapılma şeklidir. Sadece yazılı olarak mahkemeye verilen dava malzemesi, yargılama sonucunda verilecek hükme esas alınıyorsa yazılılık esası benimsenmiştir. Sadece duruşmalarda sözlü olarak ileri sürülen dava malzemesi hükme esas teşkil ediyorsa, sözlülük esası benimsenmiştir. Bu ilkelerin uygulanması kesin olarak birbirinden ayrılmış olamk zorunda değildir. Bu iki sistem, belirli ölçüde birarada görülebilir. Alman usul kanununda kabul eidlen esas, sözlülük ilkesidir. Ancak yargılamanın bazı aşamalarında işlemler, yazılılık ilkesi uyarınca gerçekleştirilmektedir.


Yazılılık ve sözlülük ilkelerinin uygulanmasının avantaj ve dezavantajları vardır. Yargılamanın yazılı yürütülmesi dava malzemesinin tespit ve kontrolunu kolaylaştırır. Ancak bununla beraber dava malzemesinin tümünün açıklanmasını zorlaştırmaktadır. Buna karşılık sözlülük ilkesi kapsamında yapılacak davalarda dava malzemesinin daha açık ve yanlış anlamalara meydan vermeyecek şekilde götürülmesi söz konusudur. Ayrıca bu yolla yargılamanın daha canlı olması sağlanır. Sonuç itibariyle hukukumuzda yazılılık ilkesi ağırlıklı olarak uygulanmaktadır. Ve ana yargılama usulu, yazılı yargılama usuludur.


TALEPLE BAĞLILIK İLKESİ

Hmk m26ya göre, hakim tarafların talep sonuçları ile bağlıdır. Ondan fazlasına veya başka birşeye karar veremez. Duruma göre talep sonucundan daha azına karar verebilir. Hakimin tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır. Hakim tarafların talepleri ile bağlı olup. Herbir istek konusu hakkında ayrı ayrı karar vermelidir. HUMK 74.maddede yer alanve bu düzenleme, böylelikle HMKya taşınmıştır. Dava ancak tarafların talebiyle görülebildiği gibi, davanın konusunu belirleme yetkisi de yine ancak taraflara aittir. Davacı, dava dilekçesinde davanın konusunu ve talebini belirtmek zorundadır. HMK 26da düzenlenen bu husus, tasarrruf ilkesinin görünüm biçimlerinden biridir. Hakimlerin tarafların talebiyle bağlı olması hususu istinaf ve temyiz kanun yolları bakımında da geçerlidir.


Kendiliğinden Araştırma ilkesi : Dava malzemesinin hazırlanmasında, tarafların yanında hakimin de görevli olmasına denir. Taraflarca hazırlanma ilkesinin istisnasıdır. Bu istisnanın nedeni kamu yararıdır.

Bu ilkenin uygulandığı davalarda, çekişmeli vakıalarda da hakim kendiliğinden inceler. Hakim, tarafların ileri sürmedikleri vakıaları da resen araştırabilir. Hakim burada, tüm delillere resen başvurabilir. Bu ilke uygulanırken, taraflar keşif giderlerini ödemezse devlet öder. Bu davalar genelde tarafların dava konusu üzeriinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri davalardır.

-       Babalık davasında
-       Evlenmenin butlanı davasında
-       Nüfus kaydı düzeltilmesi davasında
-       Savcının açtığı davalarda
-       Kadastro mahkemesindeki davalarda
-       Dava şartının incelenmesinde bu ilke uygulanır
-       Boşanma davasında da uygulanır ancak bu ilkenin sınırı vardır. Hakim vicdanen kanaat getirmelidir.

Çekişmeli yargıda bu ilke istisnadır. Ancak kanun öngördüğü hallerde uygulanır. Çekişmesiz yargıda ise bu ilke uygulanır.

Yorumlar

Yorum Gönder