Kosova’da Nato Müdahalesi, Irak Harekatı ve Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı

Kosova’da Nato Müdahalesi, Irak Harekatı ve Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı

Birleşmiş Milletler Madde 2/4
Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletleríin Amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.


BM anlaşması 2. Maddesi 4. Fıkrası uyarınca kuvvet kullanımı veya kuvvet kullanma tehdidi tamamen yasaklanmış durumdadır. Tanım açık bir şekilde kuvvet kullanmayı yasaklamış ve geniş bir tanım yapmış olmasına rağmen;

-       “Bir kuvvet kullanma eylemi BM amaçları ile çelişmiyorsa
-       Başka bir devletin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı ihlal edilmiyorsa
Madde kapsamındaki kuvvet kullanma yasağı geçerliliğini korur mu?” sorusu akıllara gelmektedir.

Bu hususta doktrinde iki görüş bulunmaktadır[1] Birinci görüşe göre, bu yasak genel ve mutlaktır. Dolayısıyla bu yasağı geniş yorumlayıp her türlü kuvvet kullanımının yasaklanması gerekmektedir. Azınlıkta olan diğer görüşe göre ise; bu yasak sınırlı bir surette yorumlanarak zor durumdaki vatandaşların incancıl nedenlerle kurtarılması nedeniyle kuvvet kullanımı mümkün olabilecektir. Ayrıca iç çatışmalar BM sözleşmesi 2/4 kapsamında değildir.

Bu hususu Kosova'ya yapılan NATO müdahalaesi çerçevesinde değerlendirecek olursak, doktrinde mevcut olan bir görüşe göre; Kosova’ya yapılan NATO müdahalesi de BM Andlaşması 2/4 kaidesine aykırılık içermektedir. Çünkü BM’nin hiçbir kararında Kosova için kuvvet kullanma izni bulunmamaktadır.  Bunun yanında BM Andlaşması kapsamındaki meşru müdafaadan da bahsetmemiz mümkün değildir. çünkü meşru müdafaadan bahsedilebilmesi için silahlı bir saldırının bulunması gerekmektedir. Fakat Kosova’ya yapılmış herhangi bir silahlı saldırı bulunmamaktaydı. Aynı zamanda NATO’nun bir müdahalede bulunabilmesi için Kosova‘nın bağımsız bir ülke olması gerekmektedir. Ancak müdahale zamanında Kosova, Yugoslavya’nın bir eyaleti durumundaydı. Fakat diğer görüşe göre, insan haklarını korumak maksadıyla, ve bu insan hakları ihlallerinin kendilerine de zarar verdiği düşüncesiyle devletlerin (NATO) Kosova’ya müdahalesi hukuka uygundur. Çünkü zaten veto gibi bir karar alma mekanizmasını yavaşlatan bir müessesenin varlığında BM’nin sağlıklı ve hızlı karar veremeyeceği açık olduğundan dolayı bu tür bir müdahale hukuka uygun olarak yorumlanabilir.

2003 yılında Irak’a yapılan askeri müdahaleye değinecek olursak; ABD bu müdahalenin hukuka uygunluğuna ilişkin bir takım iddialar öne sürmektedir. Irak’ta Kitle imha silahlarının bulunduğundan bahisle bunun uluslararası barış ve güvenliğin tehdidine sebep olacağını savunmaktadır. Ayrıca El-Kaide tarafından gerçekleştirildiğini iddia ettiği 11 Eylül olaylarının uluslararası terörü körüklediğini ve bu terör saldırılarının tekrar aynı örgüt tarafından gerçekleşebileceğini, Irak ve El-Kaide arasında var olan yakın ilişkiden dolayı Irak’ta bulunan kitle imha silahlarının El-Kaide terör örgütü tarafından kullanılarak Amerika Birleşik Devletleri aleyhine ve telafisi imkansız bir surette bir terör saldırısı gerçekleştirilebileceğini savunmaktadır. Ayrıca 1991 yılındaki Irak savaşı esnasında BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan 678 ve 687 sayılı kararlara uyulmaması ve söz konusu kararlarda vurgulanan silahların imhasına ilişkin yaptırımların yerine getirilmemesi sebebiyle Amerika Birleşik Devletleri, uluslararası barışın bozulduğunu ileri sürmektedir.

Ayrıca bu görüşlere ek olarak Deinstein bu konuya ilişkin bir takım görüşleri savunmaktadır. Dienstein’a gore, ülkenin rejiminin değiştirilmesi maksadıyka önleyici meşru savunma hakkına başvurulamaz. Bir rejimin değiştirilmesi istenmekteyse, bunun için bu rejimin uluslararası barış ve güvenliği tehdit etmiş olması ve bu konuda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından alınmış bir kararın bulunması gerekmektedir. Fakat bir ülkenin silahsızlandırılması maksadıyla önleyici meşru müdafa hakkının mevcut olduğunu savunan Dienstein, bu müdahalenin de sadece silahsızlandırma maksadı ile ve bu maksat doğrultusunda uygulanacak bir takım uygulamalar ile mümkün olabileceğini savunmaktadır. Ancak hiçbir surette rejim değiştirilmesi veyahut demokrasiye etki edilmesi amacıyla bir müdahalenin yapılması mümkün değildir.

Ayrıca ABD, önleyici meşru müdafa hakkına sahip olduğunu da savunmaktadır. Bu hak kapsamında, El Kaide terör örgütü tarafından yapılacak nükleer bir terör saldırısının telafisi imkansız bir sonuç doğuracağından bahisle bu hakka sahip olduğunu düşünmektedir. Fakat önleyici meşru savunma hakkına sahip olabilmek için öncelikle söz konusu tehdidin bir aciliyet içermesi gerekmektedir. Bunun yanındabu tehdit çok büyük olmalıdır ve bu tehididi savuşturacak başka bir seçenek bulunmamalıdır. Son olarak bu tehdide karşı müzakere için zaman olmamalıdır. Fakat baktığımızda bu şartların hiçbirinin mevcut olmamasına ragmen bu gerekçe ile Irak’a müdahale yapıldığını görmekteyiz. Önleyici meşru müdafaa için yalnızca 1941 yılında Hollanda’nın Japonya’ya savaş açmasını örnek verebiliriz.

Sonuç olarak Irak ve Kosova müdahalelerini de göz önünde bulundurarak BM Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın veya 51. Maddedeki meşru müdafa halleri vuku bukmaksızın yapılan her türlü müdahale BM Andlaşması 2/4 uyarınca hukuk aykırıdır.




[1] ÖRNEK, Serdar, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı ve 1991-2003 Irak Harekatları, Doktora Tezi, Ankara, 2011.

Yorumlar