Subjektif Hukuk Anlayışımız
Çok uzun zaman oldu yazmayalı, yazmaya vakit bulamayalı.
Hayat hengamesinde, iş güç derken zaman öyle hızlı geçiyor ki; aylar gün
kıvamına geliyor. Haftalar yetmeyip, gün neden 24 saat isyanları başlıyor. Tüm
bu kaostan bir kaçış aslında benim için bu yazılar.
Şuan işim gücüm hukuk olduğu için, konumuz da hukuk. Bir
eleştiri aslında hukuka ve uygulayışımıza ilişkin. (Siyasi bir amacım yok gerçekten, hiçbir partiyi, hükümeti eleştirmiyorum. buna dikkat lütfen) (Bu yazı adli mercilere intikal ederse hakkınızı helal edin okurum :/ )
Geçenlerde Gazi
Üniversitesi’nden bir söyleşi için fakültemize gelen Prof. Dr. Ender Ethem Atay hocamız ile söyleşiden
evvelki gün birlikte yemekteydik. Kendisinin ufuk açan konuşmaları, kendisine
karşı bende büyük bir hayranlık oluşturdu. Sınava itiraz eden öğrenciyle birlikte
itiraz dilekçesi hazırlaması, ezber sormama prensibi ve bunun gibi çokça
düşüncesi unutulamaz. Kendisinin o akşam söylediği bir şey vardı: “Çok kanun
olması iyi bir hukuk düzeninin olduğunu değil; yetersiz olan hukuki durumu
gösterir.” manasında. Sözün özü,
çok kanun yapmak bir işe yaramaz diyor sayın hocam. Bu sözlerden
hareketle bir şeyler yazmak istedim.
Öncelikle TCK’nın
228. Maddesi, “Kumar Oynanması İçin Yer ve İmkan Sağlanması” başlığını
içeriyor. Bu başlığın altındaki içeriğe baktığımızda 4. Fıkra’da kumar şöyle
tanımlanıyor: “Ceza Kanununun
uygulanmasında kumar, kazanç amacıyla icra edilen ve kar ve zararın talihe
bağlı olduğu oyunlardır.” Tanım gayet açık ve müeyyide ise; 1 yıla kadar
hapis ve adli para cezası. Ayrıca tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirlerine
de hükmolunur ibaresi var. Bunun yanında Kabahatler Kanunu’nun 34. Maddesi ise
kumar oynanması kabahatini düzenliyor. Buna göre; “Kumar oynayan kişiye, yüz Türk Lirası idarî para cezası verilir.
Ayrıca, kumardan elde edilen gelire el konularak mülkiyetin kamuya
geçirilmesine karar verilir.” Kanun maddeleri gayet güzel ve
ayrınıtılı hazırlanmış. Toplumu sarsan kumarı da engellemeye yönelik ama
uygulama çok farklı. Gidin bazı lokallere ve derneklere bakın. Öncelikle durumu
görün.
Bu yoldan
hareketle bolca mevcut olan; “iddia, spor toto, milli piyango, altılı ganyan”
gibi tanıma göre kumar kapsamına giren fiiller gayet meşru ve yaptırım
gerektirmeyen kurumlar olarak gözüme çarptı. İşine gelene izin verilen
bir kanun (subjektif hukuk
kibarca) olarak gördüm ve sonra şu geldi aklıma; demek ki kanun
metni aslında şöyleymiş, “Devlet tarafından icra edilen veya devletin izin
verdiği ve devlete vergi veren kumar oynatan yerler suç kapsamında
değildir.” Ayrıca “Devlet tarafından icra edilen veya devletin izin
verdiği ve devlete vergi veren kumar oynatılan yerlerde kumar oynayan kişinin
gelirine el konulmaz ve idari para cezası da verilmez.” Daha da yorum
yapmayacağım bu konuya. Açıklaması fevkalade uzun. Garip bir hukuk düzeni
içinde tamamen devletin işine geldiğince uyguladığı bir kural bu benim gözümde.
Bunun yanında, TCK
318’deki “Halkı askerlikten soğutma suçu” 6 aydan 2 yıla hapis cezasını
içeriyor. Bu konuda yorum yapmayacağım. Belki bazı okurlarımı askerlikten
soğuturum. Sonra durduk yere hapse girmeyelim. Ancak bedelli iseniz, o başka.
Para verenleri askerlikten soğutabilirim. Şaka bir yana, kanımca düşünce
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken ve ne kadar “soğutulursa”
soğutulsun yine de kimsenin askere gitmesini engelleyemeyecek birkaç görüş
yüzünden hapis cezası verilmesi garip geliyor bana. Gariplikler alemi.
Kanunda tezatlar
da var tabi. Mesela, Türk Ceza Kanunu uyarınca, uyuşturucu madde kullananlara 2
yıldan 5 yıla kadar hapis cezası veriliyor. Ancak bu ceza da 5 yıl erteleniyor.
Bu 5 yıllık süre boyunca o karar rehabilite edilirse hiç var olmamış gibi kabul
ediliyor. Uyuşturucu madde kullanan kişi kendi yaşamına zarar verdiğinden
dolayı ve devletin de vatandaşı koruma yükümlülüğü olduğundan dolayı böyle bir
cezanın verildiği açıklanıyor kitaplarda. Fakat buna zıt bir şekilde, intihara
teşebbüs eden kişiye ceza verilmiyor. Madem devletin görevi vatandaşını korumak
ise; uyuşturucu kullanana (çevreye hiçbir zarar vermemiş olsa dahi) ceza
verirken intihara teşebbüs eden bir kimseye neden ceza vermiyoruz?
Bunun yanında 2014
yılında yürürlükten kaldırılan TCK’nın 222. maddesi vardı. Bu zamana kadar
şapka takmayan tüm bireyler suç işlemekteydi. Savcılar, hakimler, polisler,
askerler, cumhurbaşkanı, işçiler, çiftçiler, milletvekilleri, bakkallar… Hepsi
ama hepsi. Fakat bu hüküm uygulanmıyordu. E peki neden yıllardır kanunda yer
kaplıyor uygulamıyorsak? Garip, garip, garip… En kaliteli, toplumun
ihtiyaçlarına en iyi şekilde yanıt veren kanunlar ne kadar fazla yapılsa da; uygulayıcıların
(hakim, savcı, polis, jandarma) tutumu o kanunun değerini belirliyor. Mesela
bir gün, tam adliyenin önünde, polis aracının yanında dilenen bir dilenci
vardı. Polis hiç karışmadı, Dilenci devam etti dilenmesine ve kanun da
muhtemelen polis aracında duruyordu.
Velhasıl; 16 binin
üzerinde kanunumuz, binlerce kanun hükmünde kararnamemiz, sayısız tüzük veya
yönetmelik ve bunların içinde milyonlarca maddemiz var. Fakat uygulama? İşte
büyük bir soru işareti daha. Kalın sağlıcakla...
Selametle…
Yorumlar
Yorum Gönder