Bana Masal Anlat

Çay markası
Ben filmleri anlatmam, onlar hakkında methiyeler dizmem pek. (yüzüklerin efendisi hariç, o bir efsanedir.) Ancak bir film var ki; bana yazı yazdırttı. O yeter. Beni geçmişe götüren veya geçmişimi bana getiren sahnelerinden bahsetmeyeceğim sizlere. Zaman zaman duygulandıran anlarını paylaşmayacağım. Mahellemi zihnimde canlandıran kısımlarını anlatmayacağım. Sadece diyorum ki; “Bana masal anlatma”.


Filmdeki kadar ayrıntılı ve bol şenlikli mahallem yoktu. (veya vardı ancak ben o kadarını hatırlamıyorum) Ancak benim de özlem duyduğum ve anlatmak istediğim küçük bir yaşam alanım vardı. Belki bu yazı uzayacak. Belki burada son bulacak. Bilmiyorum. Tek bildiğim, bu anlatacaklarımın hepimizin mahallesinin bir parçasını da içerdiği sayın okurum. Başlıyorum…

Babamın işi gereği, dükkanımızın olduğu Uzun Çarşı’da herkesin bildiği biri vardı mesela. Dükkanına ne kadar zarar versem de yine de beni kovmayan adam. Çaycı Mahmut. (adam) (sanırım babam zararını karşıladığı için. Yoksa kovardı lan kesin. Az çay bardağını kırmadım adamın) (çaycı ve mahmut). Beyaz saçlı, yaşlı bir adam. Koca çarşının çayı ondan geçiyor. Verdiği “markalar” (marka nedir bilir misin okurum? Neyse fotoğrafını koyayım) elden ele dolaşıyor, yine kendi dükkanına dönüyordu. Çarşının çeşmesinin yanında, ufak ötesi dükkanına ocak, demlik, çaydanlık, kendisi ve iki üç tabure ancak sığıyordu. (ticareti bilen bilir, adam sıcak satış yapıyordu (kaliteli bir espri yaptım burada. haber vereyim.)). Yazları meyan şerbeti sattığını da hatırlıyorum. Veya o değildi bilemiyorum ama “çiieeaayy” demesini unutamıyorum mesela. Giderdim dükkanına, çay içmez “lezo verirmisin” derdim. (kuşburnu da içerdim bak baya) Şimdi kafelerde 2-3 liraya satılan “oralet”i 1 marka karşılığında verirdi, ağzımı yaka yaka içer, dükkana dönerdim. Ama genelde dükkana isterdim babamlar çay ısmarladığında “lezo”yu. (Duygulandım lan.)

Çarşıdaki maçlar ise bir başkaydı. Çarşının %25ini oluşturan kuyumcular saat 4-5 gibi kapattıktan sonra bizim dükkan kapanana dek çarşının ortası (bizim dükkanın hemen aşağısı) bizim sahaydı. Kuyumcuların kapamasını bekliyorduk çünkü camlarına falan gelirse al başa belayı. Çay bardağı vermekle kurtaramayız bu sefer :). Akşam olur, en kötü oynayan ben topu getirir, ben, harun, bizim çıraklar ve tüm memleketin “Fincan Kasım” diye bildiği dükkanın çocukları falan oynamaya başlardık. Yıllarca devam etti bu. O zaman anlamalıydım futbola yeteneğimin olmadığını ama devam ettiriyordum işte. Kaç top patladı, kaç top dükkanların çatısına düştü (o topları oradan alma ayrı bir serüvendir mesela), kaç top kayboldu bilmem ama az azar işitmedik o toplar yüzünden. Piyuvvv.

Futbol maçları, çarşıda esnafların küçük kavgaları falan filan bol bol hikaye var aslında hatıra defterimde, o gizli ve zihnimde tuttuğum, ama ne vaktim yok sanırım şuan, ne de sabrım. Ama birşey var ki, yazarım bakın uzunca; klasik baba tepkisi. Bu tepkiyi ben, aynı kültürde yetişen kardeşlerim Abdullah (aai), Sami, Davut, amca oğlum Ahmet falan hepimiz yaşamışızdır. Hatta konuşurken bu konu açılınca hep aynı diyalog geçiyor. Hiç değiştirmeden yazıyorum :)


+9 baba itemi, içlik :)
Pazar günüdür. Kahvaltıdan yeni kalkılmıştır. Babam elinde gazete, yanında çayı ile oturur kanepede. (içlik falan da var da, hiç değinmiyorum oralara) Bense televizyonda birşeyler izliyorum veya başka birşey. Diyalog aynen şu…
-  Oğlum, sen sabahı kıldın mı? (baba burada hazırlık çalışmaları yapıyor)
+ Evet baba
- Hımm… (10 saniye sonra) Dersini çalıştın mı peki? (aha!)
+ Ödev yok ki baba
-  İlla ödev olması mı gerekiyor? (Derin bir iç çekiş) Git mutfaktan “aferin” (mucizevi hap) ve su getir. (senaryo kurmakta şuan baba)
+Buyur baba (televizyona devam)
- İzle oğlum izle, ya televizyon izle, ya telefonda oyun oyna (5110, yılan oyunu), ya bilgisayarda oyna. Hayat oyundan ibaret ya! Afferim oğlum afferim. İki sayfa Kuran okuyayım? Yok. Anca ya oyun, ya televizyon. başka birşey yok! Afferim… Biz kimin için çalışıyoruz ki zaten? Sen çalışmazsan yine kendine. Yine oğlumsun. Sen çalış hayatını kurtar. Ama yok. Anca sanal alemde yaşa oğlum. Afferim… Kalk şu çayı doldur! Eşşş…! (Donkey’s son Donkey) Kapat şu televizyonu da! 

Hadi kalın sağlıcakla okurum, devam edeceğiz inşallah :)



ÇARŞI - KROKİ :)

Yorumlar