İmtihan Üzerine

İmtihan… Sahi neydi bu imtihan? Hani şu dillere pelesenk olan. Vize, final veya bütünlemelerden bahsetmiyorum. Yaz okulu hiç değil. Süresi daha uzun ve kapsamlı bir sınavdan bahsediyorum. Doğum anından ölene dek uzun süreli bir sınav. Bol bol imtihan kelimesi geçen bir yazıya hazırsan, az dertleşelim. Biraz uzun, biraz tasavvufi. Biraz da iç dökmelik. Haydi başlayalım.


            Her an -bilinçli veya bilinçsiz bir biçimde- imtihan oluyoruz. Çok örneği var bunun ve inanın az buçuk bilince son 1 yılda vardım diyebilirim. Sayın okurum sen neye inanırsın bilmem ama Allah tarafından bir imtihanımız var besbelli işte. Örneğin bir kimsenin evladından imtihanı, rızkından imtihanı, işinden imtihanı, arzularından, sevdiklerinden ve sevmediklerinden imtihanı. Yaradan bazen evlat verir, bu evlat sana çok sıkıntı yaşatır. Bu sıkıntılar ve bu sıkıntılara karşı eylemlerin, imtihanın bir türüdür. Bazen evlat vermez, neden olmadı ya diyerek isyan edip etmeyeceğini test etmek başka bir imtihan olur sana. Hayırlı bir evlat verir, bu sefer “şükür imtihanın” başlamıştır.

            Yahut bir şeyi, bir işi, bir makamı, bir parayı vs. çok istersin. Acayip istersin, dehşetengiz bir biçimde istersin. İşte bu isteyiş oranı sana bir başka imtihan olarak döner. İstediğin işi vermez, zordur ama “hakkıma hayırlısı buymuş napalım” deyip demeyeceğin sınavındasındır. Ama öyle kuru kuru demek değil ha. İçten ve inanarak. O işi verir, o iş sana  başka imtihan yolları açar. Bazen de onu vermez, çok başka ve belki çok daha iyisini verir ve sen “iyi ki olmamış dersin”. Bu da başka bir sınavdır tabi. (Ha sen yapıyor musun bunları dersen, ben sanırım başarılı bir öğrenci değilim bu hayat imtihanında… Sınav sonuç yerim çok sıcak bir yer olacağa benziyor) Birini çok seversin, sevginle sınar seni Rab. O sevgiye türlü sıkıntılar verir ve bu sıkıntılar karşısındaki tavrın senin imtihanın oluverir. Evlenmek istersin, evlenirsin, imtihan olur; evlenmezsin, imtihan olur. Belki de bir bakmışsın olmadığına şükredip şükretmemen hayatının vize sınavı olur.

            Örnekler artırıldıkça artırılır. Olması, olmaması, tam olması, eksik olması, güzel olması, çirkin olması… Tümü bir test aslında ama bu testi anlamak da bir ayrı test. Neden beni “bununla” sınıyor?, neden “beni” sınıyor?, neden beni “sınıyor” gibi soruların varlığı da yine başka bir sınav olarak karşımıza çıkıveriyor. Bir yerde okumuştum bu konuyla alakalı, deniyordu ki; “Meselâ, hasta bir çocuk çağırır: “Ya hekim, bana bak.” Hekim “Lebbeyk (buyur)” der. “Ne istersin?” Cevap verir. Çocuk “Şu ilâcı ver bana” der. Hekim ise, ya aynen  istediğini verir, yahut onun maslahatına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez. İşte, Cenâb-ı Hak … dua edenin duasına cevap verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete (yakınlığa) çevirir. Fakat insanın hevaperestane (nefsin isteklerine düşkün bir biçimde) ve heveskarane (isteklerine düşkün bir biçimde) tahakkümüyle (baskısıyla) değil, belki hikmet-i Rabbâniyenin iktizasıyla (gereklilikleriyle), ya matlubunu (aynısını) veya daha evlâsını (iyisini) verir veya hiç vermez.” (23. Söz)

            Aynı içerikte bir başka yazıda da şunlar vardı; Herşey biter, yeter ki beklemeyi bilesin. Bekle zorla bekle!.. Kendini sabra alıştır. Nefsini, şahsi arzularını yen, onları emirlerine uymaya çabala. Kendini bütün varlığınla sabır aleminde yok et!.. Bekle, bir gün hepsi biter, yok olur gider. Herşey zamanla zıddına döner. Gün geçtikçe işler değişir. Evvela kış, ardından yaz gelir. Bir zaman gündüz arkasından gece sarar. Akşamla yatsı arası: - “Gündüz olsun…” Dersen olmaz. Belki daha kararır, ışık olmaz. Taa, şafak atıncaya kadar, karanlık devam eder. Boynunu yüce emirlere eğ.. Allah (CC) için, iyi düşün, iyi sabret. Senin için olmayan sana gelmez. Sana nasip olmayanı kimse eline tutuşturamaz. Hayatım pahasına da olsa, sana yemin ederim ve sonra kendiliğinden açılır. O zaman istediğin hiç olur. İstesen de istemesen de ortalık aydın olur, her yer aydınlığa kavuşur… İşin hikmet tarafına aklın erince, işlerin kendiliğinden yürüdüğünü görürsün. Ne isteğinle gündüz gece olur, ne de aksi olur. Çünkü güneş emrinde değil. Dünya senin fermanınla dönmüyor. Rüzgar emrinle esmiyor. Duan, her zaman alemde makbul olmaz. Çünkü burada istenenlerin çoğu, zamansız ve yersiz isteniyor. Ama yine dua et, her an Allah’a yalvar, ancak duan kabul olmayınca Allah’a sitem etme! - “Niçin kabul olunmadı…” diyerek şaşma… Zamanı gelince olan olur, burada bir şey olmazsa öbür alemde sana sevap olur. Ama bağırıp çağırırsan, mahcup olursun… Derim ki: Daima dua edeceksin… Çünkü her şeyden evvel sen bir kulsun. Allah’ın emirlerine uymaktasın. Allah: - “Bana dua edin, kabul ederim.” Buyuruyor. Diğer bir yerde de: - “Allah’tan fazilet isteyin.” Deniyor. Bu mevzuda daha bir çok ayetler vardır… Duan her zaman duyulur ama, ihtiyacın kadar verilir. Sonrası öteki aleme kalır. İhtimal ki her arzunun bu alemde yerine gelmeyişi bir hikmet icabı ve senin hayrına olmaktadır. Sonra, her olan şey, Allah’ın kaza ve kaderine uygundur. Arzun yerine gelmeyince Hakk’ı itham etme!.. Kabul olmadı diye ümitsizliğe düşme!.. Daima dua et. Kârın olmasa bile zarar da etmezsin. Hemen olmasa bile, bir zaman sonra olur. (Fütuhu’l Gayb)

            Benim birkaç paragrafta kastettiğimi aslında alıntıladığım bu yazılardaki bir paragraf kolayca özetliyor gibi. Bu imtihanımız içinde bir başka imtihan daha geliyor peşi sıra. İmtihanın sonucunu beklemekte çok sabırsızız çok. Bir anda oluversin istiyor, bir anda gündüz olsun, güneş açsın, bahar gelsin, kuşlar ötsün istiyoruz. Ama bu bekleyiş, bu sabır süreci de ayrı bir imtihan nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Şu işim hemen olsun, şu isteğim hemen gerçekleşsin, şu amacıma hemen ulaşayım diyoruz kolayca. Ama bilmiyoruz -veya bilmek istemiyoruz- ki bir çiçekle bahar gelmediği gibi, çiçek açması için dahi bir süre geçmesi gerekiyor. Kendimden biliyorum bu sabırsızlığımı.

            Rabbim imtihanımızı kolay etsin. (Aha bu cümlem de ayrı bir imtihan J)

            Okuruma not: Yazmayalı ne de soğumuş düşüncelerim, ne de çoraklaşmış zihnimin yazı ormanları. Az su vereyim, biraz yeşerteyim dedim, yaz yaz bitmedi yazı. Gezi yazısı dışında ne zamandır yazmadıydım. Pas tutmuşuz. Ehe ehe ehe (yaşlı adam esprisi sonrası gülüşü)

            Hadi kalın sağlıcakla.

"Pas tutmuşuz. Ehe ehe ehe" derken ben

Yorumlar